Kemal Öztürk

Kemal Öztürk

Bu hayat Kürtlere reva mı?

Bu hayat Kürtlere reva mı?

Diyarbakır'da, Sur'un son halini görmek için yıkıntıların arasından içeri girdiğimde, içimde derin bir sızı ve öfke belirdi. Diyarbakır'ın tarihi, hafızası ve tüm hatıralarının yaşadığı Sur, artık içinde yer yer yıkık binaların olduğu, dümdüz bir toprak sahaydı.

PKK'nın hendek terörü esnasında Sur'a gittiğimde, çatışmalar nedeniyle giremediğim her yeri dolaştım. Güvenlik kuvvetleri hala çatışmalardan kalan bombaları imha etmekle meşgul. Bir tanesi önümüzde imha edildi. Bombanın sesi ve basıncını hissettiğimde, bundan daha güçlü bombalar, insanlar bu evlerde yaşarken patladığında, çocukların, yaşlıların ne hissettiğini düşündüm. Çok korkunçtur eminim.

Sanırım, 'tek sağlam ev kalmamış geride' desem abartmış olmam. Tarihi eser olarak tescilli yaklaşık 550 bina zarar gördü bu çatışmalarda. Osmanlıdan kalma o güzelim camiler, medreseler, kiliseler, hanlar… yıkılmayanlarda ise kurşun izi, bomba yarası olmayan kalmamış.

SUR… HATIRALARIN VE ACILARIN DİYARI

Sur için sembol haline gelmiş, Dört Ayaklı Minare ve Kurşunlu Cami'ni görünce ayrı bir acı hissettik. Dört Ayaklı Minare'yi kurtarmak için yapılan basın toplantısında alçakça katledilen Tahir Elçi ve Kurşunlu Camii'ni işgalden kurtarmak için şehit olan polislerin, askerlerin vurulduğu yerleri yeniden hatırladım. Orada bulunan herkes derin bir üzüntü hissetti.

Sur'daki yeniden imar çalışmalarının yavaş gittiği yönünde eleştiriler vardı. Şehircilik Bakanlığı yetkilileriyle görüştüm sonradan. Sur için hazırlanan mastır planın hayata geçmesini yavaşlatan birkaç neden var dediler.

En önemlisi, tarihi eser olarak tescillenmiş sivil binaların, yıkılmış da olsa, enkazının dahi kaldırılması ve yeniden yapılması için anıtlar kurulunun sıkı kurallarını takip etmek zorundalar. Bu da işleri yavaşlatıyor.

İkincisi, gece kondu olarak, kaçak olarak inşa edilmiş, kayıtları olmayan yapıların yeniden inşası için bazı mülk sahipleriyle anlaşılamıyor.

Şehircilik Bakanlığı'nın Sur için hazırladığı proje bittiğinde dünyada ilgi görecek bir Sur'a kavuşmuş olacağız. Belki bürokratik işleri hızlandıracak bir şeyler yapmakta fayda var. Neticede, binlerce aile evleri yıkıldığı için başkalarının yanında, pansiyonda, yurtlarda kalıyor hâlâ.

BÖLGEYE EN BÜYÜK ZULMÜ YAPAN KİM?

Şehrin sokaklarında dolaştıkça, güneşli havanın tadını çıkartan, tahta taburelerde çay içen, tütün saran, sohbet eden mutlu insanlar gördük. Gençler sokakları canlandırıyor, çarşı, pazar şenlenmiş, hareketlenmiş. Çatışmaların olduğu zamanlarda geldiğimde, bunların hiçbiri yoktu. Umutsuz ve öfkeli insanlar şehriydi Diyarbakır.

Sadece Diyarbakır değil, Batman'dan Hakkari'ye kadar, PKK'nın işgal etmeye kalktığı, hendek terörü estirdiği her yer perişandı. İnsanlar hayata küsmüştü adeta. O bölgeyi adım adım dolaştığınızda göreceğiniz şey şuydu: Unutulmuş, terk edilmiş, görmezden gelinmiş, cezalandırılmış, geri bırakılmış şehirler, ilçeler, beldeler.

Her iktidarın bir gerekçesi olmuş sanırım böyle davranmak için. Kürt isyanları, terör, coğrafi zorluklar vs.

Ancak şurası tartışma götürmez bir gerçektir ki, Kürtlerin hayatının perişan olmasına neden olan en büyük zulüm PKK tarafından yapılmıştır. Bu bölgeye yapılacak barajları, havaalanlarını, yolları, fabrikaları silah zoruyla engelledi örgüt. Son hendek terörü, bu zulmün en büyüğü oldu.

Ne için? Kürtlere yaptığı bu zulmü ne adına yapıyor PKK? Hangi ideoloji, uğruna savaştığını iddia ettiği halkı böylesine fakirleştirir, yokluğa, geri kalmışlığa mahkûm eder ki?

ARTIK BİR DÖNÜM NOKTASINDA KÜRTLER

Dönüp dolaşıp, şu soruyu soruyorum etrafımdakilere: Bu hayat bu insanlara reva mı? Neden Diyarbakır'da, Hakkari'de, Şemdinli'de, Silopi'de insanlar, tıpkı İzmir'deki, Muğla'daki, Bursa'daki insanlar gibi hayat süremiyor? Kim buna engel oluyor?

Devletin yüz yıldan beri o bölgede uyguladığı politikaların ne derece hastalıklı ve sorunlu olduğu ortada. Kürt sorunu, Cumhuriyetin bitmemiş, bitirilmemiş ve uluslararası siyasetin aleti olmuş en büyük problemidir. Bugün hâlâ tarihin o çözülemeyen sorununun sıkıntısını çekiyoruz.

Lakin devir değişti. AK Parti hükümetleri gerçekten de ciddi adımlar attı. Artık yaşam standardı olarak, doğunun, batıyla eşitlendiği bir ülke olmak zorundayız. Kürtlerin devletiyle kucaklaşması gerek. Bunun için de devlete çok görev düştüğü gibi, Kürtlere de görevler düşüyor.

Diyarbakır'da şu soruyu çok sordum: Neden insanlar PKK'ya destek veriyor? Neden HDP'ye oy veriyor hâlâ?

Şunu anlıyorum, PKK'nın tehdidi yüzünden ona destek verenler olabilir. Ancak devlet can güvenliğini sağladıktan sonra, bunda büyük düşüş oldu. Bugün gönüllü olarak PKK'ya destek verenlerin ise kendi çevresi tarafından ciddi sorgulanması gerekmez mi artık?

Uluslararası güçlerin paralı askeri haline dönüşmüş bir örgütün, Kürt halkına eziyetten başka, zulümden başka, geri kalmışlıktan başka ne faydası oldu? Kürtlerin artık hayatlarını perişan eden PKK'yı dışlaması ve kapılarını kapatması için daha ne olması lazım?

CUMHURBAŞKANININ ZİYARETİNDEN BEKLENTİ

Benim bölgede gördüğüm şey, bu sorgulamanın artık kahvelerde, camilerde, sokaklarda yapılıyor olduğudur. Bu nedenle çok kritik bir aşamada olduğumuzu söylüyorum. Devletin, iktidarın ve bu sorunu bitirmek için çaba harcayan herkesin adım atması gereken kritik bir dönemdeyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Nisan'da Diyarbakır'a gidecek. Cumhuriyet tarihi boyunca, Kürt sorununu çözmek için en büyük adımları atan kişi olarak, Kürtlerin en çok güvendiği siyasetçi Erdoğan'dır. Bu nedenle ziyaretten beklentiler var. Orada vereceği mesaj, orada halka söyleyeceği sözler merak ediliyor şimdiden.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Kürtlerin de devleti olduğunu göstermesinin tam zamanı. Çünkü bu hayat, bizim insanlarımıza reva görülecek bir hayat değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Öztürk Arşivi