Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Çocuklarımız... Onu istiyor, bunu istiyor, her şeyi istiyor!

Çocuklarımız... Onu istiyor, bunu istiyor, her şeyi istiyor!

Dokuz yaşlarındaki küçük kız alışveriş merkezinde bir mağazadan diğerine koşturuyor. Bütün yeme içme noktalarına uğruyor.
İlk bakışta mutlu bir kelebek.
Biraz daha dikkatle bakılırsa, huysuz ve doyumsuz.
Bütün aile onun peşinde bitkin düşmüş.
Anne bir pastanenin sandalyesine kendini bırakıveriyor. Babanın yüzü öyle asılmış ki, düzelmesi saatleri bulur.
"Yeni hayatın lunaparkları alışveriş merkezleri artık" diyorum; anne "ah, mesele keşke ondan ibaret olsa!" der gibi bakınca susuyorum.
On beş yaşlarındaki abla gerçeği dolandırmadan ortaya döküyor: "Onu istiyor, bunuistiyor, her şeyi istiyor! Bir daha birlikte gelmem!"
Belli ki, kırgın.
Kardeşi yüzünden kendisine hiç sıra gelmemiş; istekleri bir yana, ihtiyaçlarını bile dile getirememiş.

***

Güncel siyaset, büyük resim, acil sorunlar falan derken gündelik hayatımızdaki dönüşüm dikkatlerimizden kaçıyor.
Üzerinde durup dertleşemiyoruz.
Sürüklenip gidiyoruz sanki.
Mesela çocuklarımızın ruhsal gelişim problemleri...
Bir bakın...
Durmadan isteyen ama elde ettiklerine karşı ilgisini çarçabuk yitiren çocuklar...
Her şeyi isteyen ama olmayınca dünya başına yıkılmış gibi davranan; istedikleri yapılmazsa anne babasına duygusal şantaj yapacak kadar ileri gidebilen bacaksızlar...
Ne kadar çoklar!
Tabii madalyonun öteki yüzü de var.
Sevgisinden kuşku duyulmayacak ama çocuğuna nasıl ilgi göstereceğini bilemeyenebeveynler...
Çocuklarının bir dediğini iki etmezlerse çok sevileceklerine inanan anne babalar...

***

Çocukları "çocuk" görmekle...
Veya "şimdiki çocuklar böyle işte!" deyip geçiştirmekle geçecek problem değil bu.
Üstelik büyüdükçe büyüyor; virüs gibi yayılıyor; artık sosyal kesim farkı, yoksulluk vesaire tanımıyor.
Virüs dedim ya, tam öyle.
"İstiyorum, çünkü istiyorum" virüsünü; ihtiyaçlardan kopmuş arzuyu büyütüp besledik ve çocuklara aktardık. Malum, onlar bizim süsleyip püsleyip gözlerden kaçırdığımız ne varsa berrak biçimde sergiliyorlar.
İtiraf edelim: Esasında doyumsuzluğu kaşımaktan duyduğumuz hazzı mutluluk sanan biziz.
Buradan nasıl döneriz?
Kolay değil. Çünkü dev bir endüstri çocukların doyumsuzluğundan ekmek yiyor.
Pedagoglar da hiç kırılmasınlar; birbirinden "uyuz" ve teknik tavsiyelerle falan çözülecek şey değil.
Önce problemi ciddiye almak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi