Büyük Türkiye için önce bilim ve sanatta başarı
Son yıllarda siyasetten, ekonomiye, eğitimden kültür ve sanata kadar her alanda müthiş bir seviye kaybının yaşandığını, kimsenin kalite diye bir derdinin olmadığını çok iyi biliyoruz. Bu yüzden de dünyayı ve Türkiye’yi okuma vizyonuna sahip, Türkiye sosyolojisine ve siyasal kültüre hakim siyasetçilere artık ihtiyaç hissedilmiyor. ‘Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir’ özdeyişi muvacehesinde söylemek gerekirse, artık derinlikli kültür adamlarının, büyük hikayecilerin, romancıların, şairlerin, siyasetçilerinin yetişmesi de pek mümkün gözükmüyor.
***
Ne zaman kültürümüzün, edebiyatımızın zirve isimlerini yeni baştan okumaya başlasam içimde derin bir hüzün birikiyor ve mevcut eğitim sistemimizin yaşadığı çaresizliği, kültürel alanda yaşadığımız sefaleti düşünmeden edemiyorum.
Şu günlerde dil ve üslup yönünden Türk hikayeciliğini zirveye taşıyan Refik Halit Karay’ı okumaya çalışıyorum. Bilindiği gibi Refik Halit, İstanbul Türkçesinin edebiyatımızda var olması ve pırıltılı bir şekilde işlenmesinde dönemi içinde önemli rol oynamış sanatçılarımızdan birisidir.
Hikayelerinde süsten uzak, samimi bir dil kullanan Refik Halit, halkın kullandığı günlük dili deyimleriyle, mecazlarıyla başarılı bir şekilde kullanarak bir bakıma sanatkaraneliği yakalamıştır. Sözcük seçiminde titiz davranır, diline renk ve canlılık hakimdir. Kısacası Türkiye Türkçesini büyük bir ustalıkla kullanarak güzelleştirip Türk hikayeciliğine kazandırmıştır.
Refik Halit hikayelerinde memleketin ahvalini, insanların günlük hayattaki sahteliklerini, kurnazlıklarını büyük bir dikkatle işleyip ortaya çıkarır.
Bilindiği gibi Refik Halit bu öyküleri yazarken sürgündedir; Memleket Hikâyeleri yazıldığında yazar Anadolu’da sürgündedir, Gurbet Hikâyeleri yazılırken de Beyrut’ta sürgün hayatı yaşamaktadır. Dolayısıyla her iki eserde de sürgün hayatının izlerine rastlamak mümkündür.
Refik Halit’in Türk Edebiyatında “dil” konusunda bir çığır açtığı kanaati tüm edebiyat araştırmacıları tarafından kabul edilmektedir. Bu konuda Yahya Kemal şunları söyler:
“Refik Halit, Meşrutiyet’ten sonra ortaya atılan edebi nesil içinde, muhakkak olarak, en fazla tebarüz eden bir çehredir. Yazıda muayyen bir nev’in mümessisi olmuş, büyük mıkyasta kaari’ kazanmış, bir düzine iyi ve ititnalı eserler vücuda getirmiş, her yazdığını behemehâl merakla okutmuş, Türkçeye yeni bir çeşni vermiş, hemen hemen daima neş’eli ve canlı; görüşte hususiyet ve yazışta hüner göstermiş bir muharrirdir.”
Nihad Sami Banarlı da Refik Halit’in hikâye dili konusunda özellikle Dede Korkut Hikayeleri’nin dilini baz alarak yazarın dilinin mükemmelliğine şu şekilde vurgu yapar:
***
“Refik Halid Türkçesinin bu eski halk hikâyelerimizdeki söyleyiş güzelliğini hatırlatışı ise, şöyle bir sebeple izah olunabilir; Dede Korkut dili, esasen ve asırlardan beri Türk halk hikâyeciliğinin, ev ve aile Türkçesinin, eski evlerimizdeki zengin masal anlatmak geleneğini halkımız arasında yayıp yaşatmaya muvaffak olduğu canlı ve hakiki Türk dilidir. Refik Halid de kullandığı lisanı, onun en saf en gerçek kaynağından almış; ana dilimizin en güzel konuşulduğu yurt, ev, aile Türkçesini kullanmış ve İstanbul ağzı ile bütünlenip güzelleşen böyle bir Türkçeyi, kendi sanatkâr ruhunun kıymetleriyle birleştirerek meydana zengin, akıcı ve bilhassa her türlü yapmacıklardan uzak, pürüzsüz bir sanat ve bir terennüm lisanı koymuştur.”
Türk hikayeciliğinin modernleşmesi ve Türk dilinin zirveye taşınması konusunda Refik Halit’in hikayeleri köşe taşı niteliğindedir.
Bir temenniden öte geçmeyeceğini biliyorum ama; keşke yeni nesillere kültürümüzün, edebiyatımızın zirvelerini öğretebileceğimiz yepyeni bir eğitim hamlesi başlatabilsek...
Keşke hayatın sadece siyasetten ibaret olmadığını, bilim ve sanatta dünya ile yarışabilecek özgür düşünceli nesiller yetiştirmeden büyük Türkiye hayalinin mümkün olmadığını kavrayabilsek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.