Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

O tek adamlara kurban olsunlar, öyle mi?

O tek adamlara kurban olsunlar, öyle mi?

FETÖ ve PKK’nın kontrolünde yayın yaptığı savcılık iddianamesiyle de teyit edilmiş Cumhuriyet gazetesi yazarı nihayet dilinin altındaki baklayı çıkardı: “Atatürk de, İsmet Paşa da tek adamdı ama siz o tek adamlara kurban olun...”

Mecburmuşlar...

Başka alternatifleri yokmuş...

Evet, Atatürk ve İnönü dönemlerinde fiilen yürürlükte olan tek adam rejimiymiş. Başka türlüsü de zaten olamazmış. Sermaye birikimi oluşmamış, burjuvazisi, proletaryası, orta sınıfı olmayan bir ülkeymişiz...

Gerisini kendisi tamamlasın: “Yüzde sekseni cahil toplumun Padişahlıktan Cumhuriyete, ümmet toplumundan ulus toplumuna, kapalı ekonomiden pazar ekonomisine geçişinin zorunlu kıldığı uluslaşma ve çağdaşlaşma sürecinin uyum yasalarının yoğun biçimde yaşama geçirildiği, büyük eğitim seferberliğinin başlatıldığı bu dönemde Türkiye’de çoğulcu parlamenter sistemin koşulları zaten oluşmamıştı ki, demokratik düzen tüm kurum ve kurallarıyla yürürlüğe konulsundu?”

Hiçbir müdahalede bulunmadan alıntıladım...

Ben bugüne kadar böyle berbat bir Türkçe, böylesine ne dediği anlaşılmayan bir yazı okumadım...

Bütün bu gevelemelerin bize anlattığı şey (özetle) şu:

Mecburen tek adam rejimi kurduk.

Demokrasi için gerekli “altyapı kurumları” mevcut değildi; burjuvazi yoktu, proletarya yoktu, orta sınıf yoktu, sermaye birikimi oluşmamıştı, üstelik halk cahildi.

Demokrasiye geçebilmemiz için önce cahillikten kurtulup çağdaşlaşmalı, büyük bir eğitim seferberliği başlatmalı, uluslaşma sürecini tamama erdirmeliydik.

Bizim “tek adam”larımız da bunu yaptı işte.

Metazori bir eğitim seferberliği başlattı, halkı çağdaşlaştırdı, uluslaşma sürecini tamama erdirdi.

Böylece, demokrasi için altyapı kurulmuş oldu.

Sizi bilmiyorum ama öğretmen olsaydım, böyle bir tahrirle karşıma çıkan öğrenciyi otomatikman sınıfta bırakırdım. Kulağını çekmeyi de ihmal etmezdim tabii...

Eğitimi (ilaveten “çağdaşlaşmayı”, yabancılaşmayı, Batılı uluslara benzemeyi) demokrasinin ön şartı sayan bir kafanın sabuklamaları...

Cahil halkı eğitecekler, CHP’ye oy verir hale getirecekler, ondan sonra demokrasi için gerekli “alt yapı kurumlarını” oluşturacaklar. Bunu da zaten var olan alt yapı kurumlarını ortadan kaldırarak (Monarşi döneminde kurulmuş temsil mekanizmasını yok ederek, siyasal partileri kapatarak, muhalefet sözcülerini İstiklal Mahkemeleri’ne göndererek, “Takrir-i Sükûn” yaptırımlarını hayata geçirerek) gerçekleştirecekler.

Soralım o halde muhtereme.

Bir “gece yarısı kararıyla” 1946 yılında demokrasiye geçtik.

Çoğulcu parlamenter sistemin koşulları oluşmuş muydu?

Sermaye birikimimiz, burjuvazimiz, proletaryamız, orta sınıfımız var mıydı?

Demokrasi için gerekli altyapı kurumlarını oluşturduğumuz için mi, yoksa dış dünya (yani “Birleşmiş Milletler Sistemi”) dayattığı için mi çok demokrasiye geçtik?

Madem dönüp dolaşıp yeniden 1920’lerin “çok partili düzen”ine dönecektik ve demokratik birikimimizin üzerine bir şey ilave etmeyecektik (orta sınıfsız, burjuvazisiz, proletaryasız bir toplumla idare edecektik), o sert yasaları niçin çıkardık, o kadar partiyi niçin kapattık, o kadar insanı niçin darağacına yolladık?

Cahil halktı eğitemediniz, CHP’ye oy verir hale getiremediniz ama Allah var, Yahudi pogromlarıyla, Varlık Vergisi’yle, Rum Masası’yla, asimilasyon politikalarıyla, dil yasağıyla “uluslaşma sürecini” (!) tamama erdirdiniz.

Sizin kırıp döktüklerinizi, bugün “o tek adamlara kurban olsunlar” dedikleriniz tamir etmeye çalışıyor.

Biraz yüzünüz kızarsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi