Çemkirme, gazetecilik yap!
Biz burada Kemal Kılıçdaroğlu ve “iltisaklarını” yazıyoruz, CHP’lilerden çok Aydın Doğan’ın elemanı rahatsız oluyor.
Diyor ki, “Kılıçdar da, Kılıçdar... Başka şey bilmez misiniz? Niye ikide bir Kılıçdaroğlu yazıyorsunuz?”
Elemanın rahatsızlığı Kılıçdaroğlu’yla sınırlı değil...
Referandumda “evet” oyu kullanacağını söyleyen eski CHP Kadın Kolları Genel Başkanı’na da sallayıp duruyor...
Hadi bir salladı, eyvallah.
İki salladı, yine eyvallah.
Dönüp dönüp CHP Kadın Kolları Başkanı’nı yazıyor.
Doymuyor, bir daha yazıyor.
Diyor ki, “Üye ya da herhangi bir mensup olsa tamam da, koskoca genel başkan bu... Hiç olur mu?”
Diyorum ya, CHP’lilerden çok, Aydın Doğan’ın elemanı rahatsız oluyor...
Gazeteci olduğu, fikri takip melekeleri geliştiği için de, “Adil Öksüz’ün MİT ajanı olduğuna ilişkin düzmece belgeyi kim tutuşturdu eline ey Kılıçdaroğlu?” diye sormuyor.
Sadece soranlara kızıyor...
Bu yazıda da Kılıçdaroğlu’na ilişkin bazı “durumları” dile getireceğim, bakalım yine tarafsız ayaklarına yatıp, “Kılıçdar da, Kılıçdar... Kılaçdar’dan başka şey bilmez misiniz?” diye zırlayıp dövünecek mi?
Dün, Kılıçdaroğlu’nun Atatürk Havalimanı’ndaki “kontrollü kaçış” görüntüleri yayınlandı. “Darbe olursa, tankın üzerine çıkan ilk kişi ben olurum” diyen muhterem, üzerine çıkması için VIP salonu önünde hazır bekleyen tankları görünce içeri kaçıyor. Havalimanı halk tarafından kuşatılınca(yani tanklar o bölgeden ayrılmak zorunda kalınca), korumaları eşliğinde “güvenli” bir şekilde dışarı çıkarılıp makam aracına bindiriliyor ve Bakırköy Belediye Başkanı’nın “güvenli” evine kaçırılıyor.
Uzunca bir süre ses vermiyor.
Gece gazeteciler tarafından “rahatsız” ediliyor, darbe girişimi hakkında ne düşündüğü soruluyor ama “kem-küm” dışında bir şey söylemiyor.
Gece yarısından epey sonra, yani darbenin bastırılacağı anlaşıldıktan ve Amerika’dan darbeyi tasvip etmediklerine ilişkin açıklama geldikten sonra “lütfen” ortaya çıkıyor ve CHP olarak meşru hükümetin yanında olduklarını “lütfen” söylüyor...
Şimdi bu Kılıçdaroğlu’nu yazmayacaksın da, kimi yazacaksın?
Hatırlayabildiğim kadar, Aydın Doğan’ın elemanı da “Darbe olursa tankın üzerine çıkacağım” diye söz vermişti.
Darbe gecesi hiçbir yerde göremedik onu.
Bir mesajını, bir tweetini, tank önünde bir görüntüsünü hatırlamıyoruz.
Meslektaşları “ölümüne, ölümüne” görev yaparken, en azından televizyon ekranlarında darbe karşıtı konuşmalar yapıp halkı direnişe çağırırken, “eleman” ve diğer “elemanlar” ortalıkta yoktu... Nerelerdeydiler?
Hadi kalıbının adamı çıkmadılar ve yalanlarıyla suçüstü yakalandılar, bari gazetecilik görevini hatırlasalar, sorular sorsalar...
Hayır.
Soru sormazlar.
Soru soranlardan rahatsız olurlar.
Kemal Kılıçdaroğlu, bir vakitler, “Elimde, Tayyip Erdoğan’ın, Baykal’ın kasetini izlediğine ilişkin görüntüler var” demişti.
Bu görüntüleri nasıl edindiği soruldu.
Şöyle cevap verdi: “Birileri genel merkeze getirdi. Oradan izledim.”
Peki, kimdi o “birileri” ve ellerinde yasak görüntülerle CHP genel merkezinde ne arıyorlardı? Kılıçdaroğlu niçin polisi aramamıştı? Hadi polisi aramamıştı, eşkal bildirebilir miydi?
Bu soruya da şu harikulade cevabı verdi: “Hatırlamıyorum. Gelenler maskeliydiler.”
Düşünebiliyor musunuz?
Maskeli iki kişi (muhtemelen iki FETÖ üyesi) CHP genel merkezine geliyor, Kılıçdaroğlu’nun eline birtakım görüntüler tutuşturuyor, ““Kılıçdar da, Kılıçdar... Başka şey bilmez misiniz? Niye ikide bir Kılıçdaroğlu yazıyorsunuz?” diyen utanmazlar bunu bir “gazetecilik merakına” dönüştürmüyor.
Bu cümleden olarak, Adil Öksüz’ün MİT ajanı olduğuna ilişkin düzmece belgeyi kimlerin Kılıçdaroğlu’nun eline tutuşturduğunu da merak etmeyecekler.
Sadece merak edenlere çemkirecekler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.