Şam Kapısı ayrılığın acısı
KUDÜS
Sokak sokak biliyorlar sanki neler olduğunu. Her caddede, her mahallede neler yaşadığını anlatıyorlar. “Buraya Yahudi bir din adamının yatırı var, diye gelip anıt yapmak için el koydular. Şuradaki evleri güvenliği bahane edilerek aldılar. Şu evi üç katı para verip satın aldılar. Bu bölgede hiç Yahudi yerleşimi yoktu, şimdi tamamen onların eline geçti…”
Anadolu Ajansı'nın iki genç ve yetenekli Kudüs muhabiri, Turgut Alp Poyraz ve Esat Fırat, Birleşmiş Milletler anlaşmasına aykırı olarak, adım adım Doğu Kudüs'ü işgal eden İsrail devletinin uygulamalarına tanıklık ediyor.
ŞAM KAPISI, 300'Ü AŞAN İNFAZ
Eski Kudüs'te terk edilmiş hissi veren sokaklarda ağır ağır yürürken dinlediğimiz tüm hikayeler, omuzlarımıza çöküyor. İsrail uzun süreden beri sürdürdüğü Kudüs'ü Yahudileştirme ve yalnızlaştırma politikasını artık daha hoyratça ve açıkça uyguluyor. Korkacağı hiçbir şey kalmadı çünkü. Toprak işgal etmek, sokak ortasında Filistinli öldürmek, Gazze'yi bombalamak… istediğini yapmasına kim engel olacaktı ki?
Kadim şehrin en büyük girişi, Şam Kapısı'ndan çıkarken, Turgut, burada son iki yılda 300'den fazla gencin öldürdüğünü söyledi. Dondum kaldım.
İsrail askerleri devletten aldığı yetkiyle elleri tetikte, en küçük şüphe gördüğü şahsı öldürüyor. Bıçaklı saldırıları bahane edip, 300'den fazla genci herkesin gözünün önünde vurdular. Ailelerini Kudüs'ten sürdüler ve evlerini de buldozerle yıktılar. Artık anneler çocuklarını sokağa çıkarmaya korkuyor.
Şam Kapısı…
Orda durdum ve seyrettim etrafı. Elleri tetikte onlarca İsrail askeri, artık seyrekleşmiş insanların geliş gidişini kontrol ediyor. O gün ayrılacaktık Kudüs'ten. Son bir fotoğrafını çektim Şam Kapısı'nın. Kudüs'ün en acı hikayelerinin anlatıldığı yer oldu burası neredeyse.
Türkiye'ye döndüğüm gün, İsrail askeri o kapıda, tam da benim dönüp fotoğraf çektiğim noktada Fatıma isimli 16 yaşında genç bir kızı kurşunlayarak öldürdü. Bu kız çocuğunun bıçaklı saldırı yapacağını iddia etti. Bıçağı bulamadılar üzerinde.
Şam Kapısı, masum çocukların infaz sahasına dönüştü.
HAMAS-EL FETİH KAVGASI
İsrail-Türkiye anlaşması, Hamas'ın son deklarasyonu acaba el Fetih yönetiminde nasıl karşılandı diye merak ettim. O yüzden Ramallah'ta el Fetih'in önemli isimlerinden, Merkez Konsey Üyesi Abbas Zeki ile buluştuk. İki konuyu da nasıl bulduğunu sordum.
Türkiye-İsrail anlaşmasını, “egemen bir ülkenin kararı, bir şey söyleyemem” diyerek geçiştirdi. Ancak Hamas deklarasyonu için açtı ağzını, yumdu gözünü. Eleştirmeye doyamadı.
“Metnin içeriği bizim savunduğumuz tüm tezlerin aynısı aslında” diye bir cümle kullandığında sözünü kestim. “İyi ya işte ne güzel birleşirsiniz artık, sizin istediğiniz yere gelmiş oldu Hamas. Bu kardeş kavgası da biter böylece” dedim.
Acı acı güldü. Ne kadar imkânsız bir şeyden bahsettiğimi hissettirdi bana.
Ne kadar imkânsız olabilir Filistinlilerin birleşmesi acaba? Şöyle ki: El Fetih yetkilisi konuşması boyunca İsrail'den çok Hamas'ı eleştirdi. El Fetih, Gazze'nin elektriğini, çalışanların maaşını kesiyor, Hamas da Gazze'de El Fetih yanlılarını tutukluyor şu günlerde. El Fetih, Hamas'ın feshedilmesini, Gazze yönetiminin kendilerine devredilmesini istiyor. Hamas ise ayrı bir güç olduğunda ısrar ediyor… Araya kan girdi, birbirlerini vurdular önceki yıllarda. Bu kadar imkânsız haldeler işte birleşmek için. Yine de Allah'tan umut kesilmez tabii.
FİLİSTİN DAVASININ EN BÜYÜK SORUNU, AYRILIKLAR
Filistin davası, İsrail'in gücünden değil, İslam dünyasının ayrılıklarından dolayı kaybedilmiştir. Bugün hala İslam dünyasının bölünmüşlüğü, Filistinlilerin ayrılığı yüzünden İsrail en rahat dönemini yaşıyor. İsrail'in etrafındaki ülkelere bakın. Türkiye, Suriye, Irak, İran, Suudi Arabistan, Yemen, Lübnan sıcak savaşın bir parçası halinde kan kaybediyor. Mısır'da darbe ile yönetim teslim alınmış. İsrail'e kim dur diyebilir ki? Şam kapısında çocuk öldürdüğünde kimden çekinecek?
Bu yüzden Şam Kapısında öldürülen masum çocukların kanı, sadece İsrail askerlerinin değil, Filistin davasına kişisel hesaplarını karıştıran tüm Müslümanların eline bulaşmıştır. Kimse masum değildir yani.
Gece vakti, sessiz Kudüs sokaklarında dolaşıp, bir merdivene oturduk dostum Mustafa Ekici'yle. Gençlik yıllarımız, Beyazıt meydanında Filistin için polisten dayak yemekle geçmişti. Şimdi karşımızda yalnız kalmış Mescidi Aksa, bakıp bakıp sadece ağlıyoruz. Bir şey yapamamak, öylece olan biteni izlemek bize çok dokunuyor. Dayak yesek rahatlarız belki. Ama onu bile yapmıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.