Sahayı ve gidişatı okumak
LONDRA
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir seçim kampanyası esnasında, seçim otobüsüyle miting meydanına giderken, bize şöyle demişti: “Bir şehrin nabzını tutmak için miting meydanındaki kalabalığa bakmayın sadece. Cadde kenarlarına ve balkonlara bakın. Orada halkın ilgisi ve coşkusu varsa, bilin ki buradan istediğiniz sonucu alacaksınız”. Sanırım referandumda birçok kişi, sadece miting meydanlarına baktığı için sahayı tam okuyamadı ve sonuç tahmininde yanıldı.
Türkiye'nin yetiştirdiği en iyi bürokratlardan biri olan, diplomat, Anadolu Ajansı eski genel müdürü, MİT müsteşar yardımcılığı yapmış, şimdiki Londra Büyükelçimiz, Abdurrahman Bilgiç ile Londra'da ayak üstü konuşurken, şunu dedi:
“Dünyadaki gidişatın nereye doğru olduğunu iyi okumalıyız. Ondan sonra da stratejimizi kurmalıyız.”
Bir siyasetçi ve gazeteci için iki hayati konu bu olsa gerek. Sahayı ve gidişatı okuyabilmek.
Baktığında sahada ne olduğunu, nasıl değişim olduğunu ve nereye doğru evrildiğini anlamak önemli bir maharettir.
BAŞBAKAN'IN LONDRA ZİYARETİ
Başbakan Binali Yıldırım'ın Londra ziyareti zamanlama açısından önemli. İngiltere de yeni bir yön çizmenin arifesinde. Brexit ile birlikte İngiltere'de tartışılan konu, 'nasıl AB'den çıkacağız ve sonra ne yapacağız?' sorusu etrafında şekilleniyor.
AB ile sanki hiçbir şey değişmemiş gibi ticari ilişkilere devam etmek ve AB'nin kısıtlamalarından kurtularak dünya ile yeniden ilişkileri şekillendirmek istiyorlar. Ancak AB de İngiltere'nin burnunu öyle bir sürtmek istiyor ki, birlikten ayrılmak isteyen herkese ders olsun. Bakalım, kimin dediği olacak.
Türkiye, AB üyesi olmadan 'Trexit' sürecine girmiş gibi davranıyor aslında. Türkiye'deki sahaya bakarsanız, AB üyesi olmak isteyenlerin oranı neredeyse %30'un altına düştü. Halk bunu istiyor da, Türkiye'nin milli menfaati tam olarak nerede? Bunu iyi anlamak için de işte gidişatı iyi okumak lazım.
İngilizlerin bir kısmı, Brexit'ten pişman olmuş, faturayı da halay başı, aşırı sağcı Farage'ın partisine kesecek gibi. O yüzden Fransa'daki gibi, aşırı sağda bir oy patlaması beklenmiyor. Ancak seçimlerin mutlak galibi gözüken Therasa May, Brexit de kararlı. Trump ile el ele verip, mutlu bir yuva kurmak istiyor, bu açık.
KRALİÇE'NİN ADAMLARI MI, KURUMSALLAŞMIŞ DEVLET Mİ?
Londra'da aklıma düştü, meşhur Kraliçe'nin, meşhur adamları kim acaba? Sanırım ülkeyi ve dünyayı Kraliçe'nin yönettiği iddiası, bir şehir efsanesinden ibaret. Yıllarını İngiltere'de siyaset, medya ve iş dünyası arasında harcamış kişilerle bunu konuşurken, Kraliçe'nin ya da sarayda yaşayan adamlarının ülkeyi yönettiğine dair bir iz görmediklerini söylüyorlar.
“İngiltere'yi kurumlar, bürokrasi ve sermaye yönetir” diyor, Londra'da yaşayan dostum Hakan Camus. Aynı kanaatteyim. Buna 'derin devlet' denilir mi? eh çok canınız çektiyse deyin. Ama ben 'kurumsallaşmış devlet' demeyi tercih ederim.
'Derin devlet' derseniz, bu sistemi anlayamazsınız ve bir yer altı örgütü gibi size müphem ve ulaşılmaz gelir. Ancak 'kurumsallaşmış devlet' derseniz sistemi anlayabilirsiniz.
TÜRKİYENİN KURUMSALLAŞMIŞ DEVLETİ
Türkiye'nin kurumları acaba dünyanın gidişatını analiz ediyor mudur? Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay, MİT, Ekonomi Bakanlığı, YÖK, Kamu Diplomasi Kurumu (henüz kendi yok ama adı var)…
Avrupa'da sahada ne oluyor, Amerika'da ne oluyor, neler planlıyorlar, ne yapacaklar, bizim durumumuz nedir diye tartışıyorlar mı acaba? Mesela bu kurumlar, MGK haricinde uzmanlarını bir araya getirip beyin fırtınası yapıyorlar mı?
Üniversitelerimiz, düşünce kuruluşlarımız meseleleri tartışıp, projeksiyonlar yapıp, raporlar hazırlıyor mu? Bu raporlar okunup, süzülüp sonra bir vizyon olarak Cumhurbaşkanı'nın önüne konuluyor mudur?
Cevabını hepimiz biliyoruz sanırım.
Tüm kurumlar aşağıdan yukarı bir bilgi akışı sağlamak yerine, yukarıdan aşağıya bir talimat bekliyorlar.
O yüzden, dünyanın en iyi oyun kurucu ülkesi İngiltere'nin kurumsallaşmış devlet yapısı nedir? diye analiz yapacaklarına, 'İngiliz derin devleti', 'Kraliçe'nin adamları' diye kestirip atmayı tercih ediyor birçok kişi. Daha kolay, zahmetsiz ve rekabet edilemez.
DENİZ BİTMEK ÜZERE
Avrupa ve dünyadaki gidişat normal değil. Bunu iyi okumazsak, siyasi tercihlerimizi buna göre yapmazsak, devleti, kurumlarını buna göre yapılandırmazsak işimiz çok zor.
Daralmış ufuklar, kısır döngü gündemler, kişisel hesaplar, kifayetsiz insan kaynakları ve ehliyetsiz yöneticiler olacaksa, devleti bu büyük kaos ortamından sağlam çıkartamayız.
Zihnimizi meşgul eden tüm safralardan ve gereksiz gündemlerden kurulmak, sahayı ve gidişatı anlamaya odaklanmamız lazım.
Deniz bitmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.