FETÖ ile mücadelenin önemi ve hukuk
Biliyorum, FETÖ ile mücadelenin özellikle 15 Temmuz sonrasında bu ülkenin en hayati konularından birisi olduğunu söylesem hemen birileri, “Memleketin adalet gibi, özgürlük gibi temel sorunları var, ama siz bu konuda bir şey söylememek için buldunuz bir FETÖ onun üzerinden topu taca atıyorsunuz” diyecek.
Ama unutmamak lazım ki bugün demokratik değerlerle ilgili şikayet ettiğimiz bütün problemlerin temelinde FETÖ sorunu bulunmaktadır. Çünkü bu mücadele için OHAL ilan etmek zorunda kaldık ve bu dezavantajlı şartlarda mücadele etmek durumundayız. Hiç kuşkusuz bu mücadelenin elzem olduğunu söylerken, hukuku askıya alarak işimize nasıl geliyorsa öyle yapalım gibi bir kanaat içinde değiliz.
Tam aksine ‘hukukun üstünlüğü’ konusunda öylesine titiz olmalıyız ki, sadece içeride değil, uluslararası platformlarda da elimiz daha güçlü olsun. Ayrıca, eğer adaletin terazisi doğru tartmazsa tıpkı Balyoz ve Ergenekon davalarında olduğu gibi uzun yıllar vicdanlar kanamaya devam eder ki bu aynı zamanda FETÖ ile mücadelede de zaaf görüntüleri oluşturur.
Ülke olarak bütün meselemiz, demokrasiye kasteden, bu ülkeye ihanet eden FETÖ darbecilerini devletten tasfiye etmek ve yargılamak. Kabul edelim ki bu tür büyük davaların mahkeme safhası da oldukça zordur. Hem darbecileri hak ettikleri en ağır ceza ile cezalandıracaksınız ama aynı zamanda bu işle bir ilgisi olmayan insanları da kılı kırk yaran bir titizlikle ayıklayacaksınız.
FETÖ ile mücadelede Türkiye’de belli bir mesafe alınmış durumda. Ancak öyle anlaşılıyor ki bu örgüt, dünyanın değişik ülkelerinde kelimenin tam anlamıyla kök salmış durumda. Özellikle dışarıda sürdürdükleri lobi faaliyetleri her an Türkiye’nin canını sıkabilecek bir boyuta ulaşmış bulunuyor. 15 Temmuz’dan bu yana başta Amerika olmak üzere Avrupa ülkelerinde henüz derdimizi anlatabilmiş durumda değiliz. Maalesef darbeler konusunda bugüne kadar duyarlı olduklarını iddia eden Batı dünyası FETÖ darbecileri konusunda Türkiye’yi yalnız bırakmıştır.
Batı dünyasının bu aymazlığı da dikkate alındığında dışarıda bu mücadeleyi sürdürmenin fevkalade zor olduğu anlaşılacaktır. Mesela, en azından darbeye fiilen katılan örgüt mensuplarının iadesi konusunda bir mesafe alınabilmeliydi ama ne yazık ki şu ana kadar hiçbir somut sonuç alınabilmiş değil.
İade konusunda mesafe almak o kadar önemli ki, “Vermezlerse paşa gönülleri bilir” diyerek küsmek gibi bir lüksümüz olamaz. Zira dışarıda da olsalar bu örgüt mensuplarının neler yapabileceğini artık çok iyi biliyoruz. Muhtemeldir ki ilk fırsatta Türkiye ile hesaplaşmak isteyeceklerdir. Daha da önemlisi, dış ülkelerde faaliyetlerini sürdürdükleri sürece Türkiye için tehlike olmaya devam edeceklerdir.
Dolayısıyla hiçbir alınganlığa kapılmadan ve de hiç vakit kaybetmeden uluslararası bir mücadele stratejisi hazırlayıp muhataplarımıza bıkmadan usanmadan bu tehlikeyi anlatmak zorundayız. Bunun için de öncelikle hukuki dayanaklarımızı sağlam tutarak elimizi güçlendirmeliyiz.
15 Temmuz ihanetini biz yaşadık, dolayısıyla bu öncelikle bizim sorunumuz. Ve ne yapıp edip dünyaya bu tehlikeyi anlatmakla mükellefiz. Biliyoruz ki Türkiye’yi dünyada güçlü kılacak olan demokratik standartlar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerdir. Eminim ki adaletin tecellisi konusunda eli güçlü bir Türkiye, dünyaya derdini eninde sonunda anlatmayı başaracaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.