Ahlak ve vicdan bizim neyimiz oluyor?
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki bütün ahlaki ve vicdani değerlerin kaybolduğu, seviyesizliğin dip yaptığı ve adeta bir değerler savrulmasının yaşandığı kabus gibi bir ortam... Herhalde zihinlerin bu kadar dünyevileştiği, Müslümanca yaşamanın önemini kaybettiği böyle bir dönem hiç olmamıştır.
Oysa biliyoruz ki, İslam’ın iki temel kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünneti bize insanın yaratanıyla, kendisiyle ve çevresiyle barış içinde yaşamasını vazetmektedir. Yine İslam tarihindeki tecrübeler de, toplumsal barışı sağlamanın en güvenli yolunun başkasının özgürlüklerine, hak ve hukukuna riayet etmekten geçtiğini göstermiştir.
Ama maalesef bugün yaşananları ahlaki değerlerimizle, medeniyet algımızla ve İslam’ın temel ilkeleriyle izah etmek ne yazık ki mümkün değildir.
Din hayatımızı kuşatan bir rahmet olması gerekirken, onu bir takım sembollere ve ritüellere hapsederek dünyevileşmiş bir dindarlık icat etmeyi başardık.
***
Artık kimseyi bağlayan bir değerler manzumesi yok, herkes her şeyi bu icat edilmiş yeni ‘dindarlık algısı’ içine yerleştirerek ya da ‘şanlı tarih masalı’na yaslanarak söylemekte bir beis görmüyor.
En itibarlı din alimlerimiz bile hepimizi şaşkınlığa düşüren şu ifadeleri rahatlıkla kullanabiliyorsa, oturup “Ahlak ve vicdan bizim neyimiz oluyor?” sorusunu tekrar tekrar sormamız gerektiği kanaatindeyim: “Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var.”
Şimdi böyle bir yaklaşımı hangi değerler skalasıyla izah edeceğiz?
***
Bir hakikatin altını çizmekte yarar var. Eğer semboller ve ritüeller muhtevanın yerini almaya başlamışsa, çok doğal olarak dindarlık bilinci de zayıflıyor demektir. Galiba şu anda şu anda içinden geçmekte olduğumuz durum, tam da böyle bir hale işaret etmektedir. Oysa biliyoruz ki Kur’an’ın gönderilmesindeki temel hikmet, Kur’an’ın muhtevasıyla hayatımızın buluşmasıdır. Ancak ne yazık ki dindarlığı bir takım görselliklere hapsettiğimiz için, dinin özünü oluşturan ‘İhsan ahlakı’nı kaybetmiş durumdayız.
Geldiğimiz nokta biraz hazin bir durum ama, maalesef insan hakları, başkalarının özgürlüğüne riayet etme, kul hakkının gözetilmesi, kadın hakları gibi hayati konular günümüzün yeni dindarları için pek bir anlam ifade etmiyor.
Biz artık çok daha derin mevzularla ilgileniyoruz. Kimimiz, “Beğenin, beğenmeyin, şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz” diyerek herkese meydan okuyoruz, kimimiz ise başörtülü kızların edebini sorguluyoruz.
***
Maalesef dindarlığı sadece bir takım ibadetleri yerine getirmek gibi dar bir alana hapsettiğimiz için, daha kapsamlı bir dindarlık bilinci oluşturmayı bir türlü başaramıyoruz.
İşte tam da bu noktada, her zaman çok itibar ettiğim değerli din alimimiz Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın ‘Yüzleşme’ kitabındaki şu önemli tespiti nakletmek durumundayım: “İslam ülkelerinde bugün, insan hakkı ihlalleri çok fazla yaşanıyor. İnsan haklarını, kadın ve kız çocuklarının haklarını koruma, ehliyet ve liyakati esas alma, eşiklik, açıklık ve objektiflik, adaletten sapmama, emaneti ehil olana verme, kim olursa olsun hak sahibini önceleme bizim dini dini değerlerimiz hiyerarşisinde çok gerilerde kalmışsa, sorun büyük demektir.”
Evet sorunumuz gerçekten büyük, en vahim olanı da günümüzde Müslüman’ın ‘elinden, dilinden herkesin emin olduğu kişi’ olma vasfını kaybetmiş olmasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.