Hoşafınızın yağı kesildi yoldaşlar
Her ne kadar siz bana, “yandaş gazeteci, Erdoğan yalakası, AKP borazanı,” gibi sevimsiz sıfatlarla hitap etseniz de, ben öyle yapmayacağım. Kibarca ‘yoldaş’ diyorum size. Yoksa ben de size, “Cihangir’in sümsük solcuları, Kadıköy’ün bitli komünistleri” diyebilirdim ama demiyorum. Nezaket bende kalsın. Bu girişten sonra konuya geleyim.
‘Hoşafın yağı kesildi” lafı bir Anadolu deyimidir. Bunu açıklayarak başlayayım söze. Malum, halk hareketi olduğunuzu düşünseniz de, komün hayatı içinde Anadolu deyimlerine pek yer vermezsiniz. Eh bu deyim, Marks’ın diyalektiğinde de kullanılmadığına göre, açıklamak gerek.
HOŞAFIN YAĞI NASIL KESİLİR?
Yoldaşlar,
“Hoşafın yağı kesildi” deyiminin hikayesi şöyledir. Eskiden yeniçeri askerlerine tek kepçe ile yemek dağıtılırmış. Aynı kepçe ile hoşaf da koyulunca, hoşafın üstünde yağ tabakası olurmuş. Bir gün aşçı baba demiş ki, ‘hoşafa yağlı kepçeyi batırmayın, temiz kepçe ile verin’. Yeniçeri her zaman hoşafta yağ görmeye alışmış ya, o gün görmeyince, “hoşafın yağı kesildi” diye kazan kaldırmış. İsyan edecek bahane arıyorlarmış meğer.
Sizin en çok baş vurduğunuz Ekşi Sözlük’te detaylarını okursunuz. Bizim sözlükte, yani Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, “söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek” şeklinde açıklanır bu deyim.
Neden bu değimle başladım yazıya yoldaşlar? Anlatayım.
YOLDAŞLAR ÖZELEŞTİRİ YAPAR MI?
Birincisi, önceki gün yazdığım “AK Parti adına konuşanlar” başlıklı yazımı sanırım tüm yoldaş gazeteler, siteler, sosyal medya kullanıcıları ve sahte hesaplar paylaştı. İçinde bir özeleştiri var ya, “eski danışman AK Parti’yi fena eleştirdi’ diye yaymışsınız manşete. Zaten dikkat ediyorum, ne zaman bizim mahalleye, bizim medyaya, bizim partiye yönelik özeleştiri yazısı yazsam, Cumhuriyet’ten Odatv’ye, Birgün’den Diken, t24’e bilumum yoldaşlar hemen ‘mal bulmuş Mağribi’ gibi atlıyor (bu da eski güzel bir deyimdir).
Güzel bir şey. Ben de bu siteleri okuyayım, ‘acaba kendi mahallelerine yönelik bir öz eleştiri var mı?’ diye bakayım dedim. Yoldaşlar gibi hemen alıntı yapıp, tivit atmak istedim. Lakin heyhat, bir cümle eleştiren yok kendi mahallesini. Üstüne üstlük, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile resmi bir programda fotoğraf çektirmiş, eskiden tatlı sol sularda yüzmüş birini linç eden haberleri daha çok görüyorum. Lenin ne verdiyse vuruyorlar. İnsafınız kurusun yoldaşlar.
Şimdi soruyorum yoldaşlar: Hepinizin atası sayılan, yaşayan en eski solcu gazete Cumhuriyet’te özeleştiri yapma eğilimi içine giren Mustafa Balbay başta, kaç yazarın işine son verildi, kaç yazı sansürlendi, kaç haber çıkartıldı? Bu satırları yazdığım sırada Cumhuriyet’te Nuray Mert’in yazılarına son verildi. Neden? Bir fikriniz var mı? Yoktur. Bu genetik hepinize yayılmış gibi gözüküyor. Kendi arkadaşlarınızı bile linç etmeye hazır ‘kızıl kıta’ gibisiniz.
Neden böyle oldunuz yoldaşlar?
Çünkü, bütün paradigmanız (Fikret Başkaya’nın kitabını okuyun bu arada) AK Parti karşıtlığı ve nefreti üzerine kurulduğu için söyleyecek bir sözünüz yok. O kadar nefret ediyorsunuz ki, bizler kendi içimizde bir özeleştiri yaptığımızda düğün-bayram ediyor, o yazıyı manşetlere çekiyorsunuz.
Yani söyleyecek bir sözünüz yok ama isyan etmek için bahane arıyorsunuz. İşte ‘hoşafın yağı kesildi’ deyimi tam olarak bunun için kullanılır.
Sonra da başlıyorsunuz, ‘AKP medyaya baskı yapıyor, herkesi susturuyor, istibdat uyguluyor’ diye mangalda kül bırakmıyorsunuz. Canlarım benim, ne kadar da objektifsiniz (Cemil Meriç objektiflik için ne demiş bunu da okumanızı tavsiye ederim).
Deyimi kullanmamın ikinci sebebini de yazayım yoldaşlar.
TRT’NİN ‘ORGANİK HOŞAFI’
TRT’de yayınlanan bir yarışma programında, ‘organik hoşaf” buluşu ile ikinci olan Kübra Ağca ile geçtiğiniz dalga-dümenden sonra keyfiniz gıcır olmuştur sanırım. ‘Hoşaf’ sonuçta ironik bir şey. Mesela, “eşek hoşaftan ne anlar” der güleriz (bu deyimin aslı da ‘eşek hoş laftan ne anlar’ olacak yoldaşlar).
Konu hoşaf ve TRT olunca tüm yoldaşlar, devrimci bir eylem koymaya karar verdiler sanırım. Sosyal medyayı yakıp yıktılar. ‘Hoşaf ne, organik ne, başörtülü bir bilim kadını mı olur, TRT işte, hoşaf gibi’ falan diye mizahın ve bilimin çanına ot tıkadınız.
Sabah bir baktım, Odatv ve Sözcü yazarı, sol kesimin önemli gazetecisi Soner Yalçın ismi sosyal medyada TT olmuş. Meğer Soner Yalçın, bu hoşafa dönmüş mevzuyu kaleme almış. ‘Organik hoşaf’ buluşunun bilimsel bir buluş olduğunu, Kübra Ağca’nın başörtülü olduğu için haksız yere eleştirildiğini yazmamış mı?
Bitmedi, “Sırf başörtülü olduğu için bir genç bilim insanına saldırı doğru değildir. Niye böyle gerici bir noktaya savrulduk biz? Meselenin özünü kaçırıyoruz. Küresel şirketlerin katkı maddeleriyle insanlığı ölüme sürüklediğini görmüyor musunuz? Kübra Ağca buna karşı alternatif sağlıklı beslenme için çaba harcıyorsa, nasıl onu desteklemeyiz? Zihninizi kirleten, ‘gardırop muhalefetini’ bırakınız artık! Lütfen” diye de yazıyı bitirmiş Soner Yalçın.
Marks aşkına! Bu da ne? Yoldaşların tamamı, bu kez Soner Yalçın’ı devrim ruhuyla infaz etmeye kalktı. İzmir Marşı okuyup, kavgayı durdurmaya kalkanlar bile arada ezildi.
Yani diyeceğim o ki yoldaşlar, durumunuz iyi değil. ‘Hoşafa dönmüş’ (bu da bir deyim sayılır) ruh halinizle bence biraz toparlanmaya ihtiyacınız var.
Ben kendi mahallemi güzelleştirmek için çalışıyorum, özeleştiri yapıyorum. Siz de kendi mahallenizi güzelleştirmek için Soner Yalçın gibi özeleştiri yapın (aleyhime en çok haber yapan Sözcü ve Odatv’nin bir yazarını örnek gösterdim ya, daha da iflah olmam ben!)
Aksi takdirde, ‘hoşafın yağı kesildi’ deyimi ile ‘eşek hoşaftan ne anlar’ deyimi arasında sıkışmış bir devrimci olursunuz ki, iyi bir şey değildir.
Bakalım bu yazıyı da alıntı yapacak mısınız yoldaşlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.