Anladınız, değil mi?
Bir vakitler ortağı olduğu bankayı dolandırmak suçundan ‘içeri’ tıkılmaktan son anda kurtulan bir gazeteci ağabeyimiz şu dehşetengiz açıklamayı yapmıştı:
‘Bizim doğruyu yansıtmak, halkı bilgilendirmek gibi bir görevimiz yok... Biz buraya bir dükkan açtık, para kazanıyoruz... Para kazanmak için ne yapılması lazım geliyorsa onu yapıyoruz...’
Budur geldiğimiz son durum...
İşte yüzyıldır yokluğu çekilen, rahmetli Kemal Tahir’in benzetmesiyle ‘mevcudiyetini devlet babaya borçlu’ Türk burjuvazisi... İşte ‘bağımsız’ ve ‘özgür’ olma iddiasındaki Türk matbuatı...
Olayın, ‘basın özgürlüğü’, ‘editoryal bağımsızlık’ boyutları çok daha mühim ama, şimdilik beni meselenin diğer veçhesi ilgilendiriyor.
Emre Kongar da hep anlatır...
Batı, feodal düzenden ‘sınıflı topluma’ geçmiş, sanayileşmesini tamamlamış, refahı ufaktan ufağa tabana yaymaya başlamış, üstelik bütün bunları ‘burjuvazi’nin öncülüğünde, orta sınıfı semirtip güçlendirerek gerçekleştirmişti ya, Türkiye’de de ‘statüko’yu muhafaza edecek (sınıf bilinci göstermeyen) bir sınıfa, yani burjuvaziye ihtiyaç vardı.
Sanayileşme bu sınıfın öncülüğünde gerçekleşecekti.
Sonra kalkınma olacak, ardından ‘demokrasi’ gelecekti.
O halde, ‘devlet eliyle zengin yetiştirmek’ iktiza...
Demokrasi gelmedi ama, yüz yıllık cehdle mebzul miktar ‘görgüsüz burjuva’ yarattık kamu kesesinden.
Bunların, ‘Ahali’ içen ataları da böyleydi.
Sonra, (Osman Paşa’dan mülhem) reji mamulü ‘Gazi’ye terfi ettiler.
Onlar da İaşe Nazırı’ndan beslenip Tahvilat ve Esham borsasından siftinmeyi sınıf atlama, kabuk değiştirme, büsbütün ‘yırtma aracı’ sayarlardı.
Ama, yine de bugünküler ölçüsünde ‘görgüsüz’, ‘hırt’ ve ‘kaba’ değillerdi.
Kötü kokulu Ahali’ye talim etmek, sigarayı bir statü göstergesi saymamak da bir inceliktir oysa!
Kara Kemal’in çapul ekonomisi uyarınca ticaret imtiyazın ekalliyetten alıp zenginleşecek, burjuvaziyi oluşturacak, sonra sınıf bilincine varıp ‘Devlet-i Osmani’yi kurtaracaklardı.
Uzun ve dolambaçlı bir yol...
Hem kendilerini, hem devleti batırdılar.
Bizimkiler (yeniler) oysa, ‘nepotizma’yı da sollayacak yöntemler geliştirdiler. Borsada manipülasyon, kağıt ticareti , imar oyunları, şantaj...
Yeniler daha mı ‘yaratıcı’ oluyor, ne?
Kemal Tahir, ‘Devlet eliyle zengin yetiştirmek fikri çok tehlikelidir. Bunlar, içinde bulundukları şartlar dolayısıyla sınıf şuuruna varamadıkları için, kendi devletlerini kurmaya yönelemezler. Tersine, batılı anlamda sınıf karakteri taşımayan sahipsiz devleti, kendi hesaplarına çalıştırıp soymayı çıkarlarına çok daha uygun bulurlar...’ diyordu.
Neden statükoyu bu kadar sahiplendikleri, bilmem anlaşılabiliyor mu?
Sen busun işte
Tam da böyle bir adam olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Benim anlatamadığım şeyi, eksik olma, kendin anlattın.
Hem de, tam bir belagatle.
Fakat, ben senden korktum arkadaş.
Senden korkulur...
Çünkü ne yapacağı kestirilemez bir adamsın.
Bir tür ‘bulaşık adam dokunulmazlığı’nı kullanıyorsun. Bu konuda kimse eline su dökemez.
Fütürsuzca her şeye saldıran, durduk yerde maraza çıkaran, ona buna dirsek atan, çamura yatan, kimse çirkefliği üzerine bulaştırmak istemediği için muhatap alınmayan, ama bu ‘mahcuriyet halini’ içi boş bir külhanlıkla kamufle edip mahallede racon kesmeye devam edenlerden hiçbir farkın yok.
Herkes korkar böylelerinden.
Ben de korktum.
Senden korkmayanın adamlığından şüphe ederim...
Seninle tartışılmaz.
Sorduğu soruları ortada bırakan, sorulan hiçbir soruya cevap vermeyen, sonra ‘Kaçma, gel buraya’ diye yazılar yazan, altından kalkamadığı durumlarla karşılaşınca en ucuz yolu seçip ‘küfreden’, insanların şerefiyle haysiyetiyle oynayan bir adamın neresiyle tartışacaksın?
Pes!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.