Ortadoğu... Dün yine hızla geçti, bugün de öyle olacak!
Daha dündü...
İran'ın yayılma hedefinden ve buna karşı bir "Sünni cephe"nin oluşma ihtimalinden bahsediyorduk.
Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye, Körfez şeyhliklerinden Pakistan'a uzanan bir karşı cephe...
Nice uzman, nice tv yorumcusu ve gazete yazarı bu konuda dil tüketti, şöyle bir hatırlayın.
Ne çarpıcı tezler, nasıl iddialı projeksiyonlar birbirini izledi.
İran durdurulacak, Esed iyice sıkıştırılacak, yeni bir ekonomik- askeri ittifakın temelleri atılacaktı.
***
Sonra...
Bir uyandık ki...
Olay yepyeni bir "Arap Ligi"nin kuruluşuna dönüşmüş.
Katar kuşatılmış, Pakistan düşürülmüş...
Arkalarında ABD, Suudlar direksiyonu almış, sağa sola çeviriyor.
O kadar ki, Irak'ın eksantrik ve güçlü Şii lideri Mukteda el Sadr'a 11 yıl sonra gittiği Cidde'de Araplığı hatırlatılıyor.
Derken, bir baktık...
En asap bozucu gelişmelerden birinin haberi çok sıradan bir şey gibi dünyaya sunuluyor:
Ortadoğu'nun en karanlık adamlarından Muhammed Dahlan BAE'deki karargâhından Gazze'deki hükümet toplantısına canlı yayınla bağlanıyor;
Hamas liderleri Dahlan'ın ekibiyle Gazze'nin geleceği için işbirliği yapabileceklerini açıklıyor.
***
Hatırlayın...
Daha dündü...
Afrin'e girmeyi konuşuyorduk.
Hatta bunun nasıl olacağını ayrıntılarıyla anlatan gazeteler vardı: "TSK dört koldan girecek, yedi bin Türk askeri ve on bin kadar da ÖSO'lu harekâta katılacak." Ama üzerinden bir ay bile geçmeden...
İdlib'de "El Kaide türevi bir örgüt" ortaya çıkıverdi.
Ardından da Türkiye'ye "İdlib'deki tehlikeyi görmezden gelip Afrin'e mi gireceksin, sakın yapma!" baskısı başladı.
Gelişmeler sürüyor.
***
Merak etmeyin, bölge üzerine yeni bir tahmin ve yorumda bulunmayacağım.
Sadece iki şey söyleyeceğim.
Birincisi...
Her şey bize "birdenbire" oluyormuş gibi geliyor.
Oysa hepsi de kılı kırk yaran stratejilerin ve uzun süren hazırlıkların sonucu.
Dünya egemenleri tutmayan planı rafa kaldırıp bir başkasını masaya yatırıyor.
Plan yapanlar yap(a)mayanları parmağında oynatıyor.
İkinci ve esas önemli noktaya gelince...
Bütün bu gelişmeler bize tek bir yönü gösteriyor.
Türkiye'nin artık kendi bekası ve iradesi dışında hiçbir önceliği olamaz, olmayacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.