Dünle bu gün arasında ince bir çizgi vardır
Gerçekten de dünü bu günden incecik bir çizgi ayırır. Kimi zaman da o çizgi hepten yok olur ve dün bu günle birbirine karışır. Örneğin gelin Abdülhamit Hanın anılarına bir göz atalım: dün olanla bu gün olanlar arasındaki çizginin nasıl ortadan kalktığını anlamaya çalışalım:
"Genç Osmanlıları da Jön Türkleri de Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalıyordu. Bunların dedikleri yapılsa kurtulacak, yapılmazsa da batacaktık. İşte iki kez, istemeyerek de olsa, dediklerini yaptık ve battık. Peki son kalan bir avuç vatan toprağında yaşayanların gözü açıldı mı? İnşallah!"
Pek açılmışa benzemiyor doğrusu. Bu gün de tıpkı dün olduğunca, Batının önünde el pençe divan duran siyasilerimiz, kendi güvenlik güçlerini eleştirip onlara kurşun sıkanlara destek veren milletvekillerimiz var.
"Evladım sayılan bu vatan çocukları benim bu sarayın dört duvarı arasında gördüğüm gerçekleri, yeryüzünü gezip tozup da nasıl görmediler de ecdat kanıyla sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle batırdılar! "
Şimdi şu soruya yanıt bulmamız gerekiyor: "Terakki" ilkesini esas alan İttihat ve Terraki tayfası mı daha yenilikçi, aydınlatmacı ve girişimciydi; yoksa baskıcı, gerici ve yeniliğe kapalı dedikleri Abdülhamid Han mı daha hamleci ve kalkınmacıydı?
Padişahın "Avrupa devletlerinin laboratuarlarına imreneceklerine kalkıp sadece onların kılık kıyafetine imrendiler...Benim dönemimde basılmış kitaplara baksınlar bir de sonrakilere...Avrupa'nın ne kadar büyük düşünürü, bilim adamı, edebiyatçısı varsa, benim dönemimde basılmış, satılmış ve okunmuştur.
"Benim korunmak istediğim asla Avrupalının bilgisi değil, Avrupa'nın düşmanlığıydı. Ben binlerce öğrenciyi Avrupa'ya göndererek okumalarını sağladım. İçlerinden üç beş çürük elma çıktı ama pek çoğu devlete hayırlı hizmetlerde bulundu. Tahta çıkar çıkmaz Bazı Avrupa ülkelerine bile girmemiş telgrafı bütün ülkeye yaydım; tam otuz bin kilometre telgraf hattı benim çabalarımla döşenmiş, köylere kadar götürülmüş..."
Gerçekten de sadece 1876-1890 yılları arasında toplam 4 bin eser basılıp dağıtılmıştı. Bunların salt 200 tanesi dinle ilgiliyken bin tanesi bilimsel içerikli, bin iki yüz tanesi edebiyatla ilgili, diğerleriyse hukuk, tüzük, yönetmelik gibi resmi yayınlarla dil bilgisi, sözlük ve okuma kitablarıydı. (Niyazi Berkes, Türk düşününde Batı Sorunu)
Rahmetli Şerif Mardin de "Abdülhamid dönemi söylenenlerin aksine bir açıdan önemli bir çağdaşlaşma dönemidir. Yapılan her araştırma bunu kanıtlıyor." diye yazdığı için Batıcılar tarafından çok eleştirilmişti. ( Şerif Mardin, Türkiye'de Toplum ve Siyaset-1991)
Hollandalı tarihçi Eric Jan Zürcher de "Abdülhamid döneminde eğitim, öğrenim, yönetim ve iltişim gibi bir çok alanda büyük yatırımlar yapıldı. Batı'daki okulları çağrıştıran eğitim kurumları hizmete açıldı; verdikleri mezun sayısı çokça arttı." diyerek o dönemde yönetici "üst tabakanın çocukları dışında halk çocuklarına da eğitim imkanları sunuldu" demektedir. (Zücher, Milli Mücadelede İttihatçılık)
Özetlersek dün Abdülhamid'i batının desteğiyle yok etmek isteyen Osmanlı vatandaşlarıyla, bu gün Batıya sığınıp Türkiye'yi kötüleyen, Cumhurbaşkanından tutun devlette görev yapan hemen herkesi ihanetle (!) suçlayan sözde aydınlarla FETÖ gibi ahlaksız eşkıyadan oluşan zavallılar arasında ne fark var? Onun için dün dündür bu gün bu gündür değil bu gün dünün devamıdır sözü daha gerçek galiba...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.