Türkiye zifiri karanlığa boğulmuştur!
Öyle bir yıl düşünün ki, en önemli olayları suikastler olsun. İşte 1993 böyle bir yıldır, cumhuriyet tarihinin en unutulası on iki ayıdır. Bu yıla damgasını vuran olay Uğur Mumcu cinayetidir. Kimilerine göre Mumcu, "araştırdığı silah, uyuşturucu gibi konuları örten sis perdesini aralamak üzereydi ki, ortadan kaldırıldı!"
Aslında devlet büyük bir hızla tırmanan teröre karşı hazırlıksız yakalandı. Ani ve sert tepkiler göstererek bir bakıma terörü toplumsallaştırdı. Kimilerine göreyse, önceki ve sonraki yıllar hesaba katıldığında, 1993'de yaşanan "siyaseti tutsak alan, adı konmamış bir darbeydi!" (İç İşleri eski Bakanı Hasan Fehmi Güneş).
Tayip Beyin büyük çaba harcadığı Demokratik Açılım'a benzer, daha dar kapsamlı bir girişim 1993'de ortaya atılmış, genelkurmay ve hükümet PKK'nın demokratikleşme sürecinde tasfiyesine zorla dahil edilmişti. Ancak sivillerden Turgut Özal, askerlerdense Eşref Bitlis'in dışında istekli olan kimse yoktu.
Sorunun çözümünden yana olan kişiler Turgut Bey ve Eşref Paşayla sık sık görüşüyordu. Bunlardan biri, emekli asker Faik Tarımcıoğlu'ydu ve ölümünden 10 gün önce Özal'la, gene ölümünden iki gün önce Eşref Bitlis'le görüşmüştü. Özal Kürt sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini ama Demirel ve derin yapınındirendiğini söylemişti. Bu nedenle tıkanan siyasetin önünü açmak için CB'lığından ayrılıp yeni bir parti kurma hazırlıklarına girişir. Tarımcıoğlu: "Uğur Mumcu, Gün Sazak ve Turgut Özal'ı aynı yapı vurdurdu. Eğer o zaman savcılar bu olayların üzerine gidebilseydi derin yapıyı belki ortaya çıkarabilirdik." diyor. "Milli Güvenlik Kurulundan hükümete tavsiye kararı çıktı. Önce kademeli bir af çıklarılacak, dışarıda da Barzani ve Talabani'yle iş birliğine girilecekti. Özal içeriye açıklama yapacak, Bitlis de Barzani ve Talabani'yle görüşecekti. Ancak bu süeçle birlikte bir dizi suikast başladı. Uğur Mumcu, Eşref Bitlis,33 er, Sivass olayları ve Cem Ersever'in öldürülmesi...Bütün bu ölümlerin peş peşe gelmesi raslantı olabilir mi? Bu cinayetler 1993'te yapılması olası barışı dinamitlemek için PKK'nın dış güçlerden aldığı emirle işlendi."
Bu süreç salt çok daha fazla ölüm getirmemiş, derin yapının da maddi anlamda palazlanmasına yol açmıştır. İşte bu yüzden 1993 için örtülü bir darbe demek mümkündür. Artık düzen yeni bir terörle savaş üzerine kurulacaktı; CB ve BB değişmişti, jandarma genel komutanı da, istihbaratın başı da. Kürt sorununun barşcı yollarla çözülmesini isteyenler yok edilmiş, sorunun kanla bastırılmasını isteyenlerse iktidara gelmişti.
Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi TSK'daki iç temizliğin 1993'de başladığını söylüyor: "İnançlı kadrolar 28 Şubat'ta TSKI'dan ayıklandı ama bu süreç de 1993'de başladı...Özal'ın koltuğuna 16 Mayıs 1993'de oturan Demirel, İsmail Hakkı Karadayı 1. Ordu komutanıyken, İstanbul Orduevinde görüştü...Eğilimlere aykırı bir biçimdeDoğan Güreş'in görev süresi uzatıldı, Genelkurmay Başkanı olması beklenen Muhittin Fisunoğlu emekli edildi; böylece Karadayı'nın önü açıldı." Füsunoğlu paşaysa olanları Özal'ın ölümüyle ilişkilendiriyor: "Doğan Güreş bana bu yıl Genelkurmy Başkanı oluyorsun. Özal'la konuştum, o da böyle istiyor, dedi" (Nuriye Akman'a yaptığı açıklama) Ancak 17 Nisan'da Özal vefat etti, her şey değişti.
Azerbeycan'da Elçibey'e karşı darbe yapılır, Rusya'da darbe girişimine karşı Yeltin tankın üstüne çıkar, Ermenistan Karabağ'ı işgal eder, Yeni Dünya Düzeni'ni sağlama savaşı bütün hızıyla sürerken, Ankara zifiri karanlığa gömülür....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.