Yurt dışındaki misyon merkezleri
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kulağına eğilip şöyle dedi: “Bu merkezleri eğer 70’li yıllardan beri açıyor olsaydık, batıda yaşayan Müslümanlar radikalizme savrulmazdı.” Türkiye’nin yurt dışında açtığı en büyük misyon merkezi olan Washington’daki Diyanet Canter’ın, 2016’daki açılış töreninde söylemişti bunu.
Osmanlı mimarisinin en güzel örneğini sergileyen bu merkezin, neredeyse aynısı Fransa’nın Strazburg şehrinde yapılacak şimdi. Merkezin mimarı yine Hilmi Şenalp, ancak bu kez Diyanet değil, İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları yaptırıyor bu merkezi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ , önceki gün bu merkezin temel atma töreninde yaptığı konuşmanın büyük bölümünü Avrupa’da yaşanan İslamofobi, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve Türkiye’nin uğradığı haksızlıklara ayırdı.
IŞİD’in yabancı güçler tarafından kurulduğunu ve bunun sadece batılılara değil, en büyük zararı İslam’a vermiş olduğunu söyledi.
Hem Mehmet Görmez, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’da yaptığı konuşmalar da aşağı yukarı bu çerçevedeydi. Öyle olması gerekiyor, zira hem İslam dünyasının, hem de Türkiye’nin dünyada yaşadığı sorunlar aşağı yukarı aynı çerçevede.
YURT DIŞINDAKİ İLK MİSYON MERKEZLERİ
Aslında Mehmet Görmezin söylediği yurt dışında misyon açma fikri, ilk olarak 1970’li yılların başında, Avrupa’ya gelen Türkiyeli işçiler tarafından gerçekleştirildi.
“Biz artık buralıyız, Avrupalıyız. Türkiye’ye dönmeyeceğiz. Fransa vatandaşı olarak, Almanya vatandaşı olarak burayla mükemmel bir uyum içinde olmalıyız. Ne onların bizi dışlamasına, hor görmesine izin vereceğiz, ne de kendi ana kültürümüzden kopacağız. Avrupalı Müslümanlar olarak dünyaya örnek olacağız.”
Merkezin temel atma töreninde bu konuşmayı yapan kişi, işte 1970’lerde bir işçi hareketi olarak doğan, sonradan ‘İslam Toplumu Milli Görüş’adını alan hareketin bugünkü başkanı, Kemal Ergün. Cesur cümleler kuruyor. Yaptığı çalışmaları ve vizyonunu ilgiyle takip ediyorum. Türkiye’nin yurt dışındaki ilk özel misyonu olan Avrupa Mili Görüş hareketini dönüştürme potansiyeli olan biri.
AVRUPA’DAKİ GURBETÇİLERİN EN BÜYÜK HATASI
Tüm bu konuları, açılacak merkez ve hareketin geleceğini konuşmak üzere buluştuğumuzda, Avrupa’daki Türkiye kökenli Müslümanların kısa tarihini de konuşmuş olduk.
1970’lerden beri Avrupa’da cami, mescit, kültür merkezi açan Türkiyeli Müslümanların, aslında gelmesi gereken seviye ve sahip olması gereken güç bu değil. Bunun en önemli sebebi de, Avrupa’ya merkez (misyon) açan tüm cemaatlerin, grupların, partilerin dünyaya açılmak yerine, birbiriyle uğraşması. Düşünün ki birbirlerinin camilerine gitmeyen, marketlerinden alışveriş yapmayan Türkiyeli onlarca cemaat ve grup vardı. Bir süre sonra hasım haline geldiler üstelik.
Kemal Ergün, acı gerçekleri yüzünde buruk ifadelerle kabul ediyor. Ancak o günlerin geride kaldığını, özellikle 28 Şubat ve 11 Eylül saldırısından sonra, cemaat ve grupların birbirine düşmanlığı bıraktığını söylüyor. Ben henüz istenilen ilişki düzeyine geldikleri kanaatinde değilim.
MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ DÖNÜŞEBİLİR Mİ?
Diyanet’ten sonra en çok camiye (600 civarında) ve en çok cemaate (300 bin civarında) sahip olan Milli Görüş hareketinin de olması gereken yer, bulunduğu seviye bu değil. Evet bir işçi hareketi olarak doğmuş, sonra Erbakan ile özdeşlemiş ama her zaman bağımsızlığını korumuş bir hareket olarak, bugün daha güçlü olabilirdi.
Mesela şu anda dünyanın ve Avrupa’nın en büyük sorunu olan İslamofobi ve yabancı düşmanlığı ile mücadeleye, 45 yıllık bir kurum olarak, öncülük etmeliydi. Ancak içine kapandı, sadece Türkiye ve Türkiyelilerle ilgilenen bir hareket olarak, bu tarafı hep zayıf kaldı.
Bu konudaki eleştirilerimi Kemal Ergün’e anlattığımda büyük bir olgunlukla eksikliklerini kabul etti. Bunu değiştirmek için de çaba gösterdiklerini anlattı. Temeli atılan Eyüp Sultan Camii ve kültür merkezi belki de bunun için bir fırsat olabilir.
İSLAMOFOBİ İLE MÜCADELE MERKEZLERİ
Amerika’daki ve Strazburg’taki merkezlerin mimari olarak, büyüklük olarak ve dini ihtiyaçları karşılama olarak son derece başarılı olduğunu söylemeliyim. Ancak ikisinin de bana göre önemli bir eksiği var.
Bu merkezlerin fonksiyon olarak İslamofobi ve (IŞİD gibi) radikal eğilimler ile mücadele misyonları da olmalı. Bu nedenle içlerinde, dışa açık iletişim merkezleri ve fikir üretecek birimleri olmalıydı.
Bu görüşümü hem Görmez hocaya, hem de Kemal Ergün’e ilettim. Hatta Görmez hocanın isteği üzerine bir proje bile hazırlayıp verdim. Ancak hayata geçiremedi.
Sanırım birçok kişi, İslamofobi ve radikalizmle mücadele merkezlerinde istihdam edilecek kalifiye insan kaynağı sorunu olduğunu düşünecektir. Oysa öyle bir sorun yok. Eğer cemaat, grup, parti, kurum taassubunu bırakır, tüm insan kaynaklarını bir araya getirirseniz, ne kadar zengin olduğumuzu görürsünüz.
Umarım Türkiyeli Müslümanlar, ilerlemelerine en büyük engel olan ve geçmişte çok büyük acı veren etnik, mezhep, grup, cemaat, parti taassubunu bir kenara bırakırlar. Öyle yapmak ve diğer ülke Müslümanlarıyla birleşmek zorundalar. Zira Avrupa’da yükselen İslamofobi ve ırkçılık yüzünden, 30 milyon Müslüman bir gün Endülüs Müslümanları gibi Avrupa topraklarından sürülebilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.