Bu sorudan kaçamazsınız!
İlhan Kesici’yi tanırım... Ahbaplığımız bile vardır... Neredeyse herkesin, her kesimin, her gazetecinin tanıdığı ve ahbaplık ettiği bir siyasetçidir. Öyle ki, şu matbuat camiasında “İlhan Kesici’yi tanırım” cümlesini kurmayacak bir gazeteciye rastlayamazsınız.
Tanırız...
Severiz de...
Birazdan yazacaklarımı hem yüzüne karşı söylediğim, hem de çeşitli mecralarda dile getirdiğim için alınmayacağını, sitemli mesajlar göndermeyeceğini tahmin ediyorum.
Birincisi şu:
Ne işi var İlhan Kesici’nin CHP’de?
Fikren, zikren, ahlaken uyuşmadığı/uyuşmayacağını düşündüğümüz bir partide bulunuşunun sebebi rahmetli Demirel ve onun “bilgelik” vehmedilen telkinleri değilse, İlhan Bey ne buldu CHP’de ve bu beraberliğin kendisini siyasette nereye taşıyacağını düşünüyor?
Bir gün, yani çarşı karıştığında “hatırlanacak” ve “üzerinde ittifak edilecek” bir “potansiyel kurtarıcı” olarak mı saklı tutuluyor oralarda? Ya da çarşının karışmasıyla sonuçlanacak netameli zamanları mı kolluyor? Bu ümitle mi bekliyor?
Ne olduğunda çarşı karışmış olacak ve biz siyasi hayatı boyunca risk almamış, elini taşın altına koymamış ve hep güvenli alanlarda var olmuş İlhan Bey’e niçin ihtiyaç duyacağız, niçin onu “yönetmeye değer” bulacağız?
İlhan Bey bize farklı olarak ne söylüyor ki?
İkincisi şu:
Bugüne kadar girdiği bütün yarışları kaybetti. Alınganlık göstermeyeceği bir ifadeyle söylersek, kendisinden beklenen performansı sergileyemedi.
Bir fikrin himayesinde ve bazı telkinlerin zorlamasıyla ya da ittirmesiyle girdiği yarışlardı bunlar.
Hem kaybetti, hem de kendi değerinden aşındırdı.
Üçüncüsü şu:
Korkak davrandı. Yine alınganlık göstermeyeceği bir ifadeyle söylersek, fırsat tepti.
Gerçekten de çarşının karıştığı bir dönemde (mesela 28 Şubat sürecinde), kendisinden beklenen liderlik rolünü oynayamadı. Ya da oynamak istemedi.
Kaçtı...
Ondan beklenen, (en azından benim beklediğim) baskı altında tutulan siyasetin yanında yer alması, 28 Şubatçıların “tedip ve ıslah hareketine” karşı, cesur ve sağduyulu bir ses yükseltmesiydi.
Netameli alanlardan uzak durmayı ve ortadan gitmeyi (daha doğrusu 28 Şubatçıları üzmemeyi) tercih etti. Çevik Bir’lerle, şunlarla bunlarla görüşmeyi, kendi siyaseti adına daha “faydalı” buldu...
Böylece siyasi hayatını bitirmiş oldu.
Şimdi CHP’de eğleşiyor.
Daha ne kadar eğleşecek?
Partisi Cumhurbaşkanı adayı yaparsa, bir kez daha şansını deneyecek ve kaybedecek.
Bu sadece partisinin değil, kendisinin de kaybı olacak... CHP gibi, kokmaz bulaşmaz bir partinin neferi (ya da muhtemel Cumhurbaşkanı adayı) olarak zaten kayıplardaydı. Rahmetli Demirel’den mülhem temkin siyasetini sürdürerek, “netameli alanlardan” uzak durarak ve belli yapılara toz kondurmayarak, var olduğunu düşündüğü prestijinden de kaybetti.
İyi mi oldu?
Şimdi samimiyetle soruyorum:
15 Temmuz’un bir FETÖ yapımı olduğuna ve arkasında Fetullah Gülen’in bulunduğuna inanmıyor musunuz İlhan Bey? Üstelik ortada mebzul miktar delil ve tanıklık varken? Yoksa siz de “kontrollü darbe” diyen FETÖ’nün çarkçısı gibi mi düşünüyorsunuz?
Darbeyi FETÖ yapmadıysa, kim yaptı?
Kaçmak yok!
Bu soruya vereceğiniz cevap belki “siyasi durumunuzu” iyileştirmeyecek, bundan sonra gireceğiniz yarışlarda size avantaj getirmeyecek ama “dostlarım” dediğiniz insanlar nezdinde kredinizi devam ettirecek.
Buna değemez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.