Biri bile olamazdı şimdi ikisine de mi evet diyeceğiz?
Dış politikada seçenek fazlalığı ve ittifak çeşitliliğine neden ihtiyaç duyulduğunun bariz örneklerinden birisi Suriye dosyasıdır. Cenevre ve Astana süreçlerinin devamı olarak Soçi’de üç liderin bir araya gelmesi bu ihtiyacı apaçık ortaya koyuyor. Fotoğrafta Rusya ve İran gibi en baştan beri birlikte hareket eden iki ülkeyle, o birlikte hareketin hedefi olan Türkiye bulunuyor. Nihayetinde Moskova-Tahran hattının Suriye politikası, Ankara’nın istediklerinin tam zıddını temsil ediyordu. Adını da koyalım: Görünen o ki Rusya ve İran kazandı, bu iki ülkeyle birlikte Esad da kazandı ve biz kaybettik.
***
Dahası final sahnesinde, birlikte yola çıktığımız başta ABD, Fransa vb. gibi ülkeler de bulunmuyor. İşin bu noktaya varmış olması da pek umurlarında görünmüyor.
Bizim için ise, yeni Suriye tablosunun her taşı umursanmak ve dikkate alınmak zorunda.
Neden?
Öncelikle Esad iş başında kalıyor. Yani, Türkiye’nin en ateşli düşmanı sayılabilecek bir lider koltuğunda oturmaya devam edecek ve üstelik ‘zafer kazanmış’ olmanın verdiği bir özgüvenle…
İkincisi… Esad kadar ve Esad’dan da eskiye dayanan bir öfkeyle Türkiye’nin ateşli düşmanı olan PKK, PYD/YPG markasıyla sınırımızda olmaya devam edecek ve Rusya’nın pek gizlemeye gerek görmediği şekilde yeni Suriye’de rol alacak. İster federasyon olsun, ister üniter fark etmez YPG’nin rolünün otonom bir karakter taşıyacağı besbellidir. Onlar da Suriye’nin kurtuluşu ve IŞİD’in temizlenmesinde rol almış olmanın avantajıyla en az Esad kadar özgüven taşıyorlar.
Türkiye, bir yandan Suriye’de savaşın durmasını en çok isteyen, bir yandan da yeni statükonun risklerinden en çok etkilenecek ülke olmanın gerilimini yaşıyor. Gelin görün ki kırmızı çizgiler birden fazla. Esad’ın iş başında kalması da kabul edilemez, YPG’nin herhangi bir şekilde rol alması da…
Ne var ki her iki itirazda da sonuç almaktan çok uzaktayız. Esad’ın kalması “süre pazarlığı dahi yapılmadan” temin edildi. Şam’daki diktatöre hızlı ve sorgusuz sualsiz bir legalite de sağlandı. Putin-Esad görüşmesinin tutanaklarına Ankara’dan bakınca sinirlenmemiş tek bir yetkili olduğunu sanmıyorum.
***
Esad, “İki senelik süre zarfında hem savaş alanında hem de siyasi planda ciddi başarılara imza attık. Suriye’nin birçok bölgesi teröristlerden temizlendi ve bu bölgelere daha önce evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler geri döndüler. Rusya’nın devletimizin egemenliği ve bağımsızlığını koruma tavrı Astana başta olmak üzere çeşitli alanlarda öne sürüldü. Size Suriye halkının teşekkürlerini sunmak istiyorum” diyor. Putin de “Tabii ki terörizmi tamamen yenmek için uzun bir yol var. Fakat Suriye’de terörle mücadelede ortak çalışmalarımıza gelince, askeri operasyon gerçekten sona eriyor. Artık en önemlisi siyasi sürece geçmektir” cevabını veriyor.
“Terör”, bizim için önce Esad’ın 5 yıldır yaptığı şeyin adıydı. 1 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanan katliamların adı “Esad terörü”ydü.
Diğer kırmızı çizgimiz PYD’ye gelince. Onların da Suriye’nin geleceğinde kalıcı olmasını önleyecek bir irade bulunmuyor. Nitekim, Soçi buluşmasının hemen ardından Rusya, “Türkiye’nin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne PYD’nin katılmasıyla ilgili çekincelerinin Rusya tarafından bilindiğini ama bu durumun böyle bir çalışma yapılmayacağı anlamına gelmediğini” açıkladı.
Suriye’de gelinen aşamada barış yine sağlanamayacak ama Türkiye’nin tezleri bırakın uygulamayı, konuşulamaz hale getirecek. Olup biten budur…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.