Kesinlikle daha fazla demokrasiye ihtiyacımız var
Evet Türkiye gerek içeride, gerekse dışarıda sıkıntılı günler yaşıyor. Dış politikada işlerin yolunda gittiğini söylemek ne yazık ki pek mümkün değildir. NATO ile ciddi problemler yaşıyoruz, AB’ye tam üyelik müzakereleri buzdolabında, ABD ile bir gün kapıyı çarpıp çıkıyoruz, bir başka gün ise yakalanan ‘uyum frekansı’ ile müttefiklik koridorunda ilerliyoruz.
İçeride ise 15 Temmuz darbe kalkışmasının zaruret haline getirdiği temizliği henüz istenilen seviyeye getirebilmiş değiliz. Devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş bir ihanet örgütünü temizlemek elbette kolay değil. Ancak şu ana kadar, yurt dışına kaçan birinci halkadaki isimlerden bir tekinin bile getirilememiş olmasını maalesef bir başarı göstergesi olarak değerlendirmek mümkün değildir.
İçeride ve dışarıda böylesine devasa problemlerle uğraşan bir ülkenin gündeminin yoğun olması tabiidir. Dış politikada savrulmaların yarattığı tatsızlık bir yana, gerek Suriye’de işlerin bizim dışımızda kotarılması, gerekse FETÖ’nün Türkiye dışında gücünü daha da büyütmesi ileride başımızı ağrıtacak bir gündeme dönüşme endişesi ortadan kalkmış değil.
***
Mesela Suriye’de ABD’nin YPG’ye limitsiz silah sevkiyatı... Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen, bu konuda Amerika’nın güven vermeyen teminatları dışında somut bir kazanım yok elimizde. Şu günlerde Amerika ve Avrupa ile olan sorunlarımızı fırsata dönüştürmeye çalışan Rusya en iyi dostumuz gibi... Ama öyle görünüyor ki Putin’in bize biçtiği rol de çok parlak değil. Zira başından beri Rusya’ya PYD hassasiyetimizi açıkça ortaya koymamıza rağmen, gerek Astana, gerekse Soçi zirvelerinde hassasiyetimizi paylaşıp herkes evine dönünce yapılan açıklamalarda ise ‘PYD kartı’ndan vazgeçmeyeceğini ortaya koyması Putin’in dostluğu konusunda soru işaretleri doğurmaktadır.
Bütün bunlar olup biterken, “Zaten Amerika da, Avrupa da, Rusya da bize karşı”şeklinde bir duygu kırılmasına kapılmayı rasyonel bir akılla izah etmek mümkün değil. Kuşkusuz bütün bu güçler, zaman zaman bizim zaaflarımızı kullanarak kendi çıkarlarını önceleyen politik oyunlara da başvuracaklardır. Ama önemli olan, politik ve ekonomik kavgaların çok acımasız bir şekilde işlediği uluslararası arenada bizim kendi çıkarlarımızı en üst düzeyde savunabilmemizdir.
Avrupa’nın öteden beri sergilediği mesafeli tutumu, ABD’nin müttefiklikle bağdaşmayan tavırları canımızı sıkabilir. Ama unutmayalım ki bizim esas derdimiz problemlerimizi çözmektir. Bu yüzden de içerideki ve dış dünya ile olan sorunlarımızı çözmek için daha rasyonel bir ilişki düzenine ihtiyacımız var. Öncelikle de hukuk ve demokrasi alanındaki eksikliklerimizle yüzleşmek zorundayız. Çünkü gerek içeride, gerekse dış dünyada sorunlarımızın çözümü noktasında elimizi güçlü kılacak olan tek enstrüman herkese güven veren bir hukuk sistemi ve işleyen demokrasidir. Kısacası daha fazla demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne ihtiyacımız var.
Son dönemde Batı dünyası ile aramızdaki bütün tatsız gelişmelere rağmen, Türkiye’nin ayağını yere sağlam basabilmesi için demokratik dünya içinde olma zarureti vardır. Unutmayalım, NATO’ya giriş hikayemiz bile Rusya’nın Boğazlara, Kars ve Ardahan’a göz dikmesiyle başlamıştır...
***
Türkiye’nin nerede yer alması gerektiği konusunu, bu yıl Koç üniversitesi bilim ödülünü alan Prof. Dr. Daron Acemoğlu bir gazeteye verdiği röportajda şöyle değerlendiriyor: “Türkiye batıdan uzaklaşıyor ve bu son derece net görünüyor. Batı’ya sırt çevirmemek iki açıdan önemli. Birincisi; içinde bulunduğumuz çağın gerçekleri teknolojik olarak sürekli bir yenilenme yaratılması üzerine. Bu ise Batı kaynaklı, Ar-ge ve teknoloji buradan doğuyor.
İkincisi Türkiye’nin kurumsal gelişmesi için de Batı ile yakın olması gerekiyor. Türkiye için tek yol demokrasi. Ve demokrasinin de, Trump’a rağmen, en büyük destekçisi hala Batı. Bu yüzden doğuya yönelmek doğru değil. Batıya sırtını dönüp Suudi Arabistan ya da Rusya ile yakınlaşmak demokrasiyi güçlendirmez.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.