İtaat kültüründen demokrasi değil, IŞİD çıkar
Sünni düşünce çerçevesinde gelişen İslam kültürü, tarihsel süreç içinde maalesef ilk nesil Müslümanların yaşadığı o canlı Kur’an kültüründen zamanla uzaklaştığı için İslam toplumlarını siyasi katılımdan uzaklaştırmış, sultanlara boyun eğen bir teslimiyet kültürüne dönüşmüştür.
***
Oysa Hz. Peygamber kendi dönemi içinde yaptığı savaşlarla, ticaretle, koyduğu yasalarla bir siyaset tecrübesi ortaya koymuştur. Ancak kendisinden sonrakilerin uygulayacağı dini bir yönetim modeli oluşturmamıştır. Tam aksine Müslümanların kendi dönemlerinin şartlarına göre nasıl bir sistem oluşturacaklarını onların iradesine bırakmıştır.
Ancak zamanla hem Sünni, hem de Şia uleması halifenin tek otorite olduğunu, karşı görüş beyan etmenin bile İslam’a karşı gelmekle eş anlamlı olduğu gibi bir teslimiyet kültürüne yaygınlık kazandırmışlardır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife, halifeliğin Müslümanların görüş birliği ve şura ile olması gerektiğini savunurken, Ahmet Bin Hanbel, “Allah ve ahiret gününe inanmış hiçbir kimseye, kılıcının gücüyle galip gelip Müslümanların yöneticisi olmayı başarmış ve Emir’ül Müminin adını almış olan kişiye itaat edip onun hakimiyetini tanımadan bir gün dahi geçirmek helal olmaz. Bu yönetici ister iyi, ister kötü olsun fark etmez” diyerek Allah’ın insanlara bahşettiği iradeyi yok saymıştır. Çok açık ki adalet, şura, toplumun rızası gibi devleti yönetenlerin meşruiyeti için gerekli olan ölçütler ne yazık ki, bizzat İslam uleması tarafından saf dışı bırakılmıştır.
Daha da vahim olanı, fıkıh ve hadis uleması Hz. Peygamber’in bir takım siyasi tecrübelerini tarihsel bağlamından kopartarak devşirdikleri malzemelerle halifenin sınırsız otoritesine dini bir temel oluşturmuşlardır.
Kabul etmek gerekiyor ki, İslam toplumlarında adaletin, hak-hukuk kavramlarının, özgürlüklerin gelişememesinin temelinde bu teslimiyetçi kültürün etkisi büyüktür.
Maalesef günümüz İslam dünyasındaki demokrasi karşıtlığı da bu ‘itaat kültürü’nün izlerini taşımaktadır. İslam ülkelerinde yaşanan demokrasi tecrübelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasında da dini bir bakıma otoriterizmle aynı paralelde değerlendiren anlayışın payı büyüktür.
Oysa tarihsel tecrübeler göstermiştir ki, bütün toplumların adalet, özgürlük ve siyasi katılım temel talepleri olmuştur. Ancak zamanla otoriterliğe evrilen geleneksel İslam kültürü ne yazık ki zulmü kabullenmeyi, sultanların her türlü baskılarına karşı itaatkar olmayı öğütlemiştir.
Dolayısıyla bugün İslam ülkelerinde her taşın altından neden IŞİD ve FETÖ benzeri örgütlerin çıktığını doğru anlayabilmek için, Kur’an ve aklın ışığını kaybeden kültür mirasımızla yüzleşmemiz bir zaruret haline gelmiştir.
***
Eğer bu yüzleşmeyi gerçekleştiremezsek, Müslümanların zihninde var olmaya devam eden itaat kültüründen demokrasi değil, çıksa çıksa IŞİD ve FETÖ çıkar. Biraz dramatik bir durum ama, IŞİD’in demokrasiye inananları ‘kafir’ olarak ilan eden söylemlerini dikkatle incelediğimizde aslında İslam dünyasının önemli bir bölümünün hala benzer bir anlayış içinde olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Maalesef Müslümanlar, İslam’ı yaşadığımız dünyanın diline tercüme etmeyi başaramadıkları, daha da önemlisi bilgi üretme imkanını yitirdikleri için geleneksel İslam kültürüne sığınarak kolaycılığı tercih etmişlerdir. Doğal olarak bu gidiş, görsel dindarlık anlayışını İslam toplumlarında baskın bir unsur haline dönüştürmüş ve İslam’ın herkesi kucaklayıcı rahmet anlayışının yerine öfkeli ve kavgacı bir dil hakim olmuştur.
Eğer hukuku, adaleti, insan hak ve hürriyetlerini merkeze alan bir ‘din dili’ni bugün zihinlere yerleştiremezsek, korkarım gelecekte nesillerimizin İslam’a mesafeli duruşu kaçınılmaz hale gelecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.