Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu yazıları FBI mı yazdırıyor size?

Bu yazıları FBI mı yazdırıyor size?

Bir utanmaz kalem, “Zarrab konuştukça Türkiye utanıyor” diye bir paylaşımda bulunmuştu.

Aydın Doğan’ın bir elemanı...

Asıl utanç duyması gereken “bağlantılar” ortaya çıktıkça da tuhaf bir suskunluğa büründü.

Bu “bağlantıları” bir sütun komşusu yazıp duruyor.

Dönüp de, “Sahi, böyle olmuştu... Niye dolduruşa geldim ki ben?” diye sorma gereği duymuyor.

Sahi, niye dolduruşa geldiler ki?

Amerika’da başlayan komik ambargo davasıyla eşzamanlı olarak, ana muhalefet partisi genel başkanının eline birtakım dekontlar tutuşturdular...

Bir “paket” operasyondu bu...

Ambargo davası, itiraflar ve tanıklıklar üzerinden bir “yolsuzluk-rüşvet davası”na dönüştürülecek, sonunda hedefe konulan isme, yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşılacaktı...

Bir ön algı çalışması olarak birilerine “Zarrab konuştukça Türkiye utanıyor” dedirmek gerekiyordu... Ki, “paket”in içinde bunlar da vardı...

Bugün geldiğimiz nokta itibariyle durum şudur:

Zarrab davası çöktü...

Dekontlar ters tepti...

Ön algı çalışması yürütenler de kendi utançlarıyla baş başa kaldı...

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bundan bir süre önce, ABD İstanbul Başkonsolosluğu’na birtakım sorular yöneltmişti:

17/25 Aralık yargı darbesinin fail isimleri ABD İstanbul Başkonsolosluğu’yla sürekli temas halindeydiler, operasyondan önce bir dizi telefon görüşmesi gerçekleştirmişlerdi. Ne konuşmuşlardı? Hangi bilgileri paylaşmışlardı?

Bu görüşme trafiğini düzenleyen kişinin, Metin Topuz olduğu ortaya çıktı...

Metin Topuz başka hangi operasyonlarda kullanılmıştı?

Bu sorulara cevap verilmedi.

Metin Topuz tutuklanınca, ABD karşı hamle olarak vize kararını devreye soktu.

Giderayak Türkiye’yi tehdit eden (“DEAŞ ülkenizde bomba patlatmıyorsa işbirliğimiz sayesindedir” diyen) John Bass’in de cevaplaması gereken sorular vardı.

İstanbul Mali İşler Şube Müdürü Yakup Saygılı 17/25 Aralık yargı darbesi girişiminden önce, “doğrudan” ABD Ankara Büyükelçiliği’ni arıyor.

Ne zaman?

Amerika seyahatinden hemen önce...

İlginçtir, bu seyahate İstanbul’dan önemli bir isim, ABD Başkonsolosluğu’nda görevli Metin Topuz eşlik ediyor.

Amerika’dayken başına bir de kaza geliyor.

Çok önemli bilgileri mahfuz tuttuğu laptop’ını kaybediyor...

Soru şu:

Yakup Saygılı neden yanına laptop’ını aldı?

Başına “kayıp” ya da “çalıntı” kazası geldikten sonra neden o çok önemli bilgilerin peşine düşmedi?

Şimdi bu “bilgilerin” Zarrab davasında karşımıza çıktığını görüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.

Tıpkı aynı davada “tanık” olarak ifade veren ve tanıklığı karşılığında FBI’dan 50 bin dolar rüşvet aldığını itiraf eden FETÖ’cü eski komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz’ın üstlendiği role şaşırmadığımız gibi.

Geçen hafta FBI Türkiye temsilcisi Emniyet Genel Müdürlüğü’ne çağrıldı ve ifadesine başvuruldu.

Ortaya çıkan bilgiler ve Amerikalılarla yoğun temas trafiği gösteriyor ki, 17/25 Aralık yargı darbesi girişimi Amerikalı yetkililerin nezaretinde (ve yönlendirmesiyle) gerçekleştirilmiş. Girişim akim kalınca FBI devreye girmiş... Soruşturmaya mesnet teşkil eden bilgilerin “dosyalanması” ve Amerika’ya “kaçırılması” operasyonunda da FBI doğrudan rol almış.

Ek bilgi:

Hüseyin Korkmaz 17 ay tutuklu kalıp salıverildikten sonra Güney Kore üzerinden Amerika’ya kaçırıldı... FBI yetkilileri Korkmaz’la sürekli temas halindeydi.

Soru şu:

Metin Topuz bu işin neresindeydi? Yakup Saygılı’ya mihmandarlık yapan ve laptop’ındaki bilgilerin “güvenli” olarak Amerika’ya ulaşmasını sağlayan Metin Topuz, Hüseyin Korkmaz’ı Güney Kore seyahati öncesinde hangi “mihmandarlarla” tanıştırdı?

Son soru da utanmaz kaleme gelsin:

Bu yoğun “görüşme trafiği” hakkında da bir şeyler yazacak mısın? “Bağlantılar ve roller ortaya çıktıkça FETÖ adına utanıyorum” diyecek misin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi