Tarih bugüne merhamet eder mi?
Ne kadar uzun ve yakıcı da olsa bir devletin ekonomik, siyasi ve diplomatik meseleleri ya bir vadede çözülür ya da yaşanabilir seviyede seyreder. Devletlerin kaderinde böyle ağır vakalar vardır ve gücü kuvveti yerinde olanlar bunların üstesinden gelir. Yine güce ve kuvvete bağlı olarak, bu meselelerin bünyesinde hasar yaratmasına müsaade etmeden onlarla yaşamayı başarır. Söylemeye de saymaya da gerek yok, Türkiye kaderine çözümsüz meseleler yazılmış ülkelerin başında gelmektedir.
Böyle dertler ülkelere zarar verir ama hiçbiri kültürsüzlük, sanatsızlık, bilimsizlik, hikmetsizlik ve esersizlik kadar yakıcı değildir. Bir devleti devlet, bir halkı halk, bir milleti millet yapan sermaye o topraklardaki kültürün kalitesidir. Her meseleyle yaşanabilir ama kültür bizatihi bir mesele olmuşsa, bununla yaşanamaz.
***
Her ülkenin en iyi besteleri yapması gerekmez, en iyi resimleri çizmesi ya da en iyi filmleri çekmesi şart değildir. Ya da küresel yarışta en güçlü akademiye sahip olmak da hayati bir zaruret değildir. Ama hepsini yaratacak bir zemine sahip olmak, hepsinde yarışabilmek, hepsinde kendini yenileme kabiliyeti ve en nihayet kültürde, sanatta, bilimde yeryüzü sahnesinin cazip bir markası olmak şarttır.
Her saha çoraklaştı, her sektörde seviyesizlik aldı başını gitti. Beste yapamıyoruz, roman yazamıyoruz, sanat üretemiyoruz. Bilimde ise zaten dahil olamadığımız yarışta çoktan havlu atmış interneti kovalıyoruz. Böylesine köklü bir tarihe ve zengin bir gelenek sentezine sahip olup üstüne bir de yaşadığımız zamanların acılarına tanık olan topluma asla yaraşmayacak bir kısırlık çağından geçiyoruz. Türkiye’nin bir numaralı meselesi seviyesizlik ve hepimiz bu seviyesizliği körükleyen haller zincirine mahkum olmuş sürükleniyoruz. Ne bir eser, ne bir yazı, ne bir tez, ne de hikmetli bir sözümüz var. Kavgalarımızı bile, orasını burasını eğip büktüğümüz asırlık sözlerle yapabiliyoruz.
Dün, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri töreni vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce, en başarısız kalınan alanın kültür olduğunu söylemişti. Bu kez de kültür ve sanat alanlarındaki yetersizlikten, çoraklaşmadan şikayet etti. “Kültür ve sanat iklimini oluşturmakta neden zorlanıyoruz?” diye sordu. Eleştirileri haklı, sosu yerindedir. Bir siyaset adamının şikayet etmekte haklı olduğu tek konu da budur.
Zira, eksiklikleri olsa da bu sahalardaki yetersizliğin ve üretememe halinin sorumlusu siyaset değildir. Kültür, sanat, bilim insanları içlerindeki cevherin çıkarılması için gözünü siyasete dikmişse, umudunu devlete bağlamışsa zaten o işin sanatkârları da değillerdir. Edebiyat ve sanat eserleri planlamayla üretilemez; hedef koyarak daha iyi beste, daha güzel şiir, roman, resim, heykel, sinema eseri olmaz. Hikmet hiç olmaz.
***
Dünyada mısraı mırıldanan bestecimiz yok, Orhan Pamuk’tan gayrı dünya vitrinine giren romancımız, edebiyatçımız yok. 180 küsur üniversiteden tek birinin adı hiçbir ligde geçmiyor. Dünyayı geçtik, Sezen Aksu bile 10 yıldır dillere dolanan bir beste yapamıyor… Hasılı iklim değişti, çöl oldu gitti…
Nihayetinde, faaliyet kabilinden yapılanı sanat saymak makbul yol oldu. Tuvaller boyanıyor mu boyanıyor, notalar yazılıyor mu yazılıyor, dosyalar karalanıyor mu karalanıyor. Öyleyse ne gam!
Tarih bugünleri satıra döktüğü vakit, bu devrin sanatkârları, edipleri, alimleri, filozofları o satırlarda pek merhamet bulamayacaklar vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.