Engin Ardıç

Engin Ardıç

Ortamlara akmak

Ortamlara akmak

Gelenek olmuş, soruyorlar: "Yılbaşında ne yapıyorsun?" 
"Ortamlara akıp çılgınca eğleneceğim" diyorum, şaşırıyorlar.
Şakadan anlamayanlar için hemen düzeltiyorum: "Ne ortamı evladım? Yaşım altmış altı... Evdeyim... Televizyonun lumpen eğlencelerini izleyecek adam olmadığıma göre de, film seyreder yatarım... Hadi sizin hatırınız için saat on ikiyi dönsün de öyle yatayım..." 
Yılbaşı geliyor diye en küçük bir heyecan duymuyorum.
Yılbaşının benim için hiçbir özel anlamı yok.
Yılbaşının kimse için özel bir anlamı yok, alt tarafı bir takvim cilvesi. Ha 31 Aralık, ha 31 Mayıs, ha 31 Temmuz... Kutlamak için gün-tün eşitliğini seçseydiniz bari, hiç olmazsa "antikatalarınıza" uyum sağlamış olurdunuz.
Ama insanlar eğlenmek için bahane yaratmakta ustadırlar. Gençler ve gençlik iddiasında olan kazıklar tepişmek ve dingildemek isteyeceklerdir, kınayamayız.
Yılbaşı eğlencesinin asıl dürtüsü de "ertesi günün tatil olmasıdır" tabii. Sabahlarlar ve kendilerini yıpratırlar. Buna da karışamayız.
Bu tür geyikler kabak tadı verdiği için de, isteyen vursun kafayı yatsın, isteyen çılgınca eğlensin.
Zaten, geçen yılbaşının "Reina katliamı" hatırlanınca, bu yıl pek kimsede "yılbaşı keyfi" de yok.
Meydanlarda kutlamak da bu yıl yasaklanmış, o hazin Reina olayının da katkısıyla.
Hükümete çatmak için fırsat kollayan muhalif basın şimdi de bunu diline dolamak istiyor.
Sanki rahmetli baban da ortamlara akardı yılbaşında...
Hem Taksim Meydanı'na özgü "yılbaşı sarkıntılıklarından" yakınacaksın, hem de bunun önlemini almaya karşı çıkacaksın... Hem "Masharipov Taksim'de eylem yapacaktı, önlemlernedeniyle başaramayacağını anlayınca Reina'ya yöneldi" diyeceksin, hem de o önlemlere bozuk çalacaksın!
Yaptığına da muhalefet diyecekler.
Oysa eskiden böyle bir "meydan kutlaması" yapılmadığını kendileri de hatırlıyorlar.
Bu kitle tepişmesi, yabancı televizyonlardan göre göre, "alt tarafı iki binli yıllarda" ortaya çıkmış bir özentidir.
Üstelik de "beleş" olduğu için cazipti, kimse Taksim Meydanı'nın girişinde bilet kesmiyordu.
Kapalı bir mekâna gitsen "yüzde yüz zamlı yılbaşı kazığı" yiyeceksin, plağını evine sokmayacağın çarçur arabesk yıldızlarının canlısını görmek üzere otele gitsen, oyacaklar...
Böyle olursa turist gelmezmiş... Yılbaşı için özellikle Viyana'ya giden çok duydum da (ben de gitmiştim), İstanbul'a gelen hiç duymadım.
İnsanlar Viyana'ya yılbaşı gecesi "Yarasa" operetini seyretmeye giderler, gelenek olmuştur. Hem Staatsoper'de hem de Volksoper'de, bilet bulursanız tabii.
Ertesi gün de Musikverein salonunda geleneksel yılbaşı konseri vardır, ona bilet bulmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Bu konser de mutlaka Yarasa uvertürüyle başlar, mutlaka Radetzky marşıyla biter. İşte ortam, işte gelenek.
Yarasa'da, gene gelenek olmuş bir espri vardır, ayyaş gardiyan Franz takvim yaprağını koparır, 31 Aralık tarihinin altından 32 Aralık çıkar!
Bazı muhalif meslekdaşlar espriyi anladılar mı, emin değilim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi