Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Akıl ve bilimin sınırı

Akıl ve bilimin sınırı

Akıl ve ilmin baş döndürücü zaferlerine rağmen bunların belli bir sınır içinde geçerli olduğu, bunların dışında kesin bilgi veremeyeceği; akıl ve ilme müstenid nazariyelerin değişeceği, bu sahaların muâsır otoriteleri tarafından da kabul ve ifade edilmiştir:

“Bilhassa ruhsal hayatımızla pek derin bir sûrette ilgisi olan birçok meseleler vardır ki, anlayabildiğimize göre insan aklının kudreti şimdiki tertibinden başka bir tertip kazanmadıkça, o akıl için bu meselelerin halli mümkün olmayacaktır. Evrende bir plân birliği, veyahut amaç var mıdır, yoksa atomların tesadüfen birleşmelerinden mi ibârettir? Acaba şuur, bilgeliğin (sagesse) sınırsız bir gelişme ümidini veren bir sonsuz evren parçası mıdır, yoksa sonunda üzerinde hayatın mümkün olamayacağı bir gezegende geçici bir ilinek (araz) midir? İyilik ve fenalık (hayır ve şer) evren için önemli midir, yoksa yalnız insanlar için mi önemlidir? İşte felsefe tarafından böyle sorular sorulmuş ve başka başka filozoflar tarafından başka başka cevaplar verilmiştir. Fakat başka sûretle de cevaplar bulmak mümkün olsun olmasın, şimdiye kadar felsefe tarafından verilen cevapların hiçbiri isbatı kabil olacak sûrette, doğru gibi gözükmüyor.” (B. Russel, Felsefe Meseleleri, Çev. A. Adnan Adıvar, İst. 1963, s. 213).

“Demek ki insan Rönesans’tan beri beş duyunun hudutları içine hapsedilmiştir. Bugün inkâr edilmesi imkânsız birçok telepati vakalarını biliyoruz. Telepatinin ve mâzi ile istikbâli görme kabiliyetinin mahiyeti bugün de Aristo devrinde olduğu gibi meçhûldur; fakat biliyoruz ki, bir fenomenin realitesini sırf o fenomenin müşâhedesi güçtür ve izahı imkânsızdır diye inkâr edemeyiz.” (Dr. A. Carrel, İnsanlar Uyanın, Çev. Leylâ Yazıoğlu, İst. 1959, s. 105).

“Bir elma çekirdeğini ele alalım; ne kadar eksiksiz yürütülmüş olursa olsun, aceleden ve ön yargıdan ne kadar dikkatle arınmış bulunursa bulunsun, hiçbir uslamlama bu çekirdekten çıkacak olan ağacın şeklini veya vereceği meyvanın tadını önceden kestirmemize imkân veremez. Bilinmeyen bir mikrobun aşılanacağı bir hastada yaratacağı tepkileri, hastalıkları önceden tanımlamamıza hiçbir teori, tasım (sillojizm) yardımcı olamaz. Bu gibi soruların aklımıza değil, doğaya, eşya dünyasına sorulması gerekir. İkiyüz yıldan beri insanların dış dünya üzerinde bu derece olağanüstü bir egemenlik kurma olanağını sağlayan metod, mantık, gözlem ve deneyimin bir karışımıdır. Uslamlama (akla dayalı istsidlal) bu metodun dışında bırakılmış değildir ama, sonuçları her zaman gerçekle karşılaştırılır ve gerçeklere uyuyorsa kabûl edilir…”

“…Gözlemlerin toplam sonucu olan bilim, hiçibir şekilde evrenin açıklaması değildir; sadece Valery’nin deyimiyle: ‘Başarı sağlamış bir yöntemler bütününden ibarettir’, Bu yöntemler hiç başarı da sağlamayabilirdi. Eğer şu anda elimden şu kitabı bırakırsam ve yere düşecek yerde tavana doğru yükselirse çok şaşardım, ama bu, bilimi altüst etmezdi. Olsa olsa, bu fenomeni de içine alan daha karışık bir yasa aramaya koyulurdum.”(A. Maurois, Yaşama Sanatı, Çev. Nihal Önol, İst. 1968, s. 20, 22, 23).

“Şu halde, ilmin metodunu gayet kısa bir şekilde şöyle ifade edebiliriz: İlim adamları, teknik icatlarla geliştirilen insan hassasiyetine elverişli müşâhedenin hududu içinde, nazarî modellerden zarûrî olarak çıkan istidlâllere dayanarak tahminlerde bulunmaktadırlar. Eğer bu tahminler doğru çıkmazsa, o zaman tasavvurlar veya bu tasavvurların dayandığı modeller yeniden düzenlenir; çünkü yapılmış olan istidlâli yalanlamaya imkân olmadığı gibi, tahminleri doğru çıkarmayan mesajları tekzip etmek de pek mümkün değildir. Işık hızı üzerindeki Michelson–Morley tecrübesi bu hâdiseye klasik bir misâl teşkil edebilir. Zaman ve mekân hakındaki eski Newtoncu telâkkiye göre, dünyanın mekân içinde bir hıza sahip olacağı neticesine (istidlâl) yol açıyordu. Tecrübeler hadisenin böyle olmadığını gösterdi ve fizikçiler zaman ve mekâna ait ilmî telakkileri izafiyet teorisine yol açacak şekilde kökten değiştirmek zorunda kaldılar.”

“Meselâ onyedinci ve onsekizinci asırlar Kopernik ve Newton’a ait kâinat telâkkilerinin zaferine şâhit olmuştur. Bu iki görüş de, hem dünyanın düz olup, güneş ve diğer gök cisimlerinin semanın damında dolaştıklarına dair basit halk telakkisine, hem de Batlamyus’un dünyayı merkez ittihaz eden daha derin, fakat yine de kifayetsiz ‘ilmî’ telâkkisine karşı çıkmıştır.”

“Târihin seyri içinde ilim de pekçok yanlış telâkkiler yaratmıştır ve ilim adı taşıyan birçok görüşlerde, bilhassa sosyal ilimlerde, avâmî bilgiden gayet kuvvetli unsurlar vardır.”

“…Aynı şekilde bâzı protestan mezheplerinde görüldüğü üzere iman yoluyla bir insanın haklı çıkması veya teheyyücî, derûnî yaşayış yoluyla cezalanması gibi inançlar da tarifleri icâbı amelî mânâda tahkik edilemeyecek şeylerdir. Bir inanç sisteminin tahkike elverişli olmayışı onun ehemmiyetsiz olduğunu göstermez. İnsanı son derece ilgilendirmesi bakımından önemli olan pek çok meseleler vardır ki bunlar normal vasıtalarla, hatta belki hiçbir şekilde tahkik edilemez.” (K. Boulding, Yirminci Asrın Mânâsı, Çev. Erol Güngör, İst. 1969, s. 45, 47, 54, 69).

İlim ve fikir adamlarını gelecek yazıda biraz daha dinleyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi