İslam’ın da modern devletin de temeli adalettir
Tarihin ilk dönemlerinden bu yana kurulan şehir devletlerinden karmaşık devlet yapılarına kadar hemen her aşamada insanların öncelikli olarak tek talebi hukuk ve adalet olmuştur. Tarihi tecrübeler göstermiştir ki hukukun ve adaletin olmadığı toplumlarda her zaman zulüm egemen olmuş, insanlar nefes almakta güçlük çekmişlerdir.
Gerek krallıklarda, sultanlık ve padişahlıklarda, gerekse modern devlet yapılarında yönetim mevkiinde bulunanlar zaman zaman çılgınlıklar yapabilir, yanlış uygulamalarda bulunabilirler ve yönetimlerde yapılacak değişikliklerle bu durum bir şekilde telafi edilebilir. Ama eğer adaletin terazisi şaşarsa telafisi mümkün olmayan felaketlerin doğması kaçınılmaz olur.
***
İşte bu yüzden bütün kitabi dinlerin en temel ilkelerinden birisi adalet olmuştur. Unutmayalım ki Allah’ın sıfatlarından birisi de adalettir. Ve Kur’an’da ibadetlerden sonra en çok zikredilen kavram adalettir. “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. (Nisa:58)”
Modern devletlerin ilk dönemlerinde hukuk önce siyasal iradeye bağlanmış, ancak mahzurları ortaya çıkınca devletin içinde bağımsız bir yapıya kavuşturulmuştur. Hatta öyle ki, hukuk devletinde siyasal iktidarların icraatları bile hukukun denetimine tabi tutulmuştur. İnsan hakları ve özgürlüklerin teminat altına alınması, modern devletin hukuka verdiği önemin en önemli göstergesidir.
Zira tarihi tecrübeyle sabittir ki siyasal iktidarların mutlak güç haline dönüştüğü toplumlarda insanlar, doğal olarak kendilerini mutlak güce göre ayarlarlar. Bu tür durumlarda en büyük tehlike yargının kendini bu güce göre oto-sansüre tabi tutmasıdır.
Oysa hukukçular, adil, insaflı, tarafsız ve doğru karar verme yetisine haiz insanlar olmak zorundadır. Dolayısıyla gerek jüristokrasiye, gerekse mutlak güce yaslanan bir yargı sisteminde adaletin tecellisi mümkün değildir.
Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası ile modern bir devlet olarak kurulmuş olmasına rağmen, maalesef tek parti döneminde hukuk bağımsız bir yapıya kavuşturulamadı. Çok partili hayata geçişle birlikte önemli adımlar atılmış ancak her on yılda bir yapılan darbelerle hukuk devletinin inşası sürekli ertelenmiştir. 2002 yılından itibaren AK Parti iktidarı ile birlikte özellikle Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde hukuksal alanda ciddi reformlar gerçekleştirilmiştir. Ancak 2010 yılından sonra siyasi iktidarın karizmatik bir güce ulaşmasıyla birlikte hukuki alanda zihinlerde ciddi soru işaretleri oluşmaya başlamıştır.
***
İşte tam da hukukla ilgili negatif bir algının yaygınlık kazandığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çarşamba günü Adalet Şurası’nda yaptığı konuşma son derece önemlidir. Devleti yönetenlerin birinci vazifesinin adaleti sağlamak olduğunun altını çizen Erdoğan’ın konuşmasındaki tespitler, adalet meselesinin ne kadar önemli olduğunu çok net olarak ortaya koymaktadır:
-Bizim medeniyetimiz adalet üzre kurulmuştur. Dinimizin biz inananlara yüklediği en önemli sorumluluklardan biri de adaletle davranmaktır. Batı ülkelerindeki özgürlük ve demokrasi arayışlarına baktığımızda hepsinin de adalet temelli olarak ortaya çıktığını ve geliştiğini görürüz. Kendi tarihimizde de adaletle davranan devlet adamlarının hayırla yad edildiğini görürüz.
-Geçmişe doğru baktığımızda, ne zaman adalete sıkı sıkıya sarılmışsak o zaman yükseldiğimizi, güçlendiğimizi, huzurlu ve müreffeh bir toplum haline geldiğimizi görüyoruz. Ne zaman adalet yolundan ayrılmışsak, işte o zaman gerilemiş, zayıflamış, iç ve dış sorunların ağırlığı altında ezilmişizdir.
-Adaletle ekonomi arasında da çok yakın bir ilişki var. Hukuk devletinin çalışmadığı ülkelerden yatırımcının uzak durduğunu görüyoruz.
-Adaletin bozulduğu yerde, ekonomiyi, ekonominin çöktüğü yerde adaleti ayakta tutmak zordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.