Tarih bir tecrübe arşividir ama geleceği ıskalamadan
Hamasi duygulara gönlünü çabuk kaptıran ve bu duygularla teselli bulan bir toplumuz. En zor zamanlarımızda, derdimize deva olmayacağını bile bile hamasi nutuklarla başka bir dünyaya ışınlanıp mutlu olabiliyoruz. Nereden baktığınıza bağlı olmakla birlikte, eminim ki bazıları hamasetin faydalı yönlerinin olduğuna yürekten inanmakta, bazıları ise bunu marazi bir halin tezahürü olarak görmektedir.
Hamaset genel anlamda toplumsal duyguları etkileme aracı olduğuna göre, sınırlı da olsa hemen her toplumda belli ölçüde bir karşılığı bulunmaktadır. Ancak Doğu toplumlarına baktığımızda, hamasetin daha derin kültürel köklere sahip olduğunu görüyoruz. Özellikle İslam toplumlarında yaşanan derin travmalar yüzünden kitleler, köpürtülen hamasi duyguları yaralarına merhem olarak görmüşlerdir.
***
Zira adaletin, hukukun, özgürlüklerin uğramadığı bu toplumların, şanlı tarih hamaseti üzerinden en çok ihtiyaç duydukları bir gelecek inşa etmeye ihtiyaçları vardır. Bugün İslam ülkelerini yönetenler için de çok faydalı bir motivasyon aracıdır hamaset... Öyle ki iman gücüyle kazanılmış zaferler biraz dini motifler, biraz da milliyetçilikle zenginleştirilerek parlak bir gelecek vaadine çok rahatlıkla dönüştürülebilir.
Elbette bu, tarihimizdeki zaferlerle övünmeyelim, mesela Malazgirt’in Türk tarihinin önemli bir dönüm noktası olduğuna bigane kalalım, ya da 28 Şubat porstmodern darbe sürecinde cuntacıların ahmaklıklarını görmeyelim anlamına gelmiyor. Tarihimizdeki eksileri de, artıları da bütün yönleriyle görüp hakkaniyetle kritik etmek ve aynı zamanda topluma karşı yapılan saldırıları sorgulamamız gerekiyor. Ama geçmişe takılıp kalarak geleceği ıskalamadan...
Oysa Batı toplumlarında, hatta Japonya gibi geleneksel yapıların güçlü olduğu toplumlarda bile bu tür bir hamasete ihtiyaç duyulmamaktadır. Çünkü bu toplumlar gerek ekonomik problemlerini, gerek özgürlük sorunlarını, gerekse hukukun üstünlüğüne dayalı sistem kurmayı başardıkları için insanları ekstradan morfin tadında bir umutla motive etme ihtiyacı hissetmemektedirler.
Tarihi tecrübeler, toplumların gelecek tasavvurunun oluşmasında çok önemli bir birikimdir. Düşünün, Avrupa kendi içindeki savaşlarda büyük acılar yaşamış ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. İşte bu büyük yıkımın ardından Avrupa kendi içinde ciddi bir muhasebe yaparak insan haklarını ve özgürlükleri önceleyen, hukukun üstünlüğüne dayalı yeni bir sistem inşa ederek geleceğe yürümüştür. Elbette bu böyledir diye her şeyi bir tarafa bırakıp, Batı düşüncesine ram olmak gerekmiyor ama unutmayalım ki hukuk, adalet ve özgürlük hepimiz için hayati bir öneme sahiptir. Ayrıca demokratik değerlerin bir vatanının olması da gerekmiyor.
***
Sudan’ın önemli Müslüman entelektüellerinden Muhammed Taha, “İslam’ın ikinci mesajı” adlı kitabında bu konuda dikkat çekici bir tespitte bulunuyor: “İslam’ın temel ilkesi (al-asl), her insanın özgür olduğudur. İnsanların taşıyabilecekleri oranda nasiplendikleri sınırlı özgürlük kavramı, bir sınırsızlık imasını içinde taşır. Yani sınırlılık, özgürlüğün temel niteliklerinden biri değildir. Aksine özgürlüğün gerçek özü mutlaktır. Sınırlama, bireyin sınırlılıktan sınırsızlığa ya da mutlaka doğru gelişimine bağlı olarak bir geçiş süreci lüzumundan ibarettir. Bu sebepten dolayı İslam’da özgürlük mutlaktır. Dinine ve milliyetine bağlı olmaksızın her bireyin onu elde etme hakkı vardır, ancak bu hak sorumlulukla ilişkilidir ve doğru kullanım yoluyla kazanılmalıdır (husn at-tasarruf fil-hurrîya).”
Eğer gerçekten güçlü bir gelecek inşa etmek istiyorsak, hiç kuşkusuz tarihin tecrübe arşivi her toplum için namütenahi örneklerle doludur, aynı zamanda bizim içinde... Yeter ki tarihi kutsallaştırmadan, yaşadığımız dünyanın gerçeklerini doğru dürüst okumayı becerebilelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.