Hukuk ve adalet tarihin en kadim arayışı..
Tarihin ilk çağlarından bu yana adaletin tecellisi insanlığın en önemli meselesi olmuştur. Kabile yapılarından, küçük şehir devletlerine, krallıklardan sultanlıklara, monarşilerden cumhuriyet ve demokrasilere kadar bütün yönetim modellerinde hukukun, adaletin tesisi konusunda farklı uygulamalar, modeller denenmiş ama adalet arayışı hep devam etmiştir.
Tarihsel süreç içinde adaleti esas alan yöneticiler olduğu gibi, krallıklarını, padişahlıklarını, sultanlıklarını zulüm üzerine bina eden, adaleti yok sayan zalim ve müstebit yöneticiler hep var olagelmiştir. Ancak bütün ilahi metinlerde en temel ilke adalet olmuştur. Allah’ın açık delillerle peygamber göndermesinin en temel gerekçesi de, insanlar arasında adaletin temin edilmesidir.
***
Açıkça ifade etmek gerekirse, adaleti ihlal etmek, İslami ve ahlaki olmayan bir davranıştır. Kur’an en anlaşılabilir ifadeyle tekrar tekrar adaleti emretmiş, Hz. Peygamber de toplumun fertleri arasında ‘adâlete aykırı davranışların olumsuz sonuçlarına dikkat çekerek Nisâ ve Mâide surelerinde emredilen “şahitliği Allah için yap, bizzat kendinin ya da en yakınının aleyhine de olsa ‘adâleti dimdik ayakta tut” gibi talimatlardan hareketle, “Allah’a yemin ederim ki, kızım Fâtıma da hırsızlık yapsa, onun da elini keserim” buyurmuştur.
Kısacası peygamberlerden büyük İslam alimlerine, filozoflardan bilge kişilere kadar bütün önemli isimler hukuku ve adaleti önceleyen mesajlar vermişlerdir. Mesela Aristotales’in siyaset felsefesinin temelini adalet ve erdem oluşturmaktadır. Aristotales der ki: “Bütün erdemler arasında sadece adalet diğer insanların iyiliğiyle ilgili bir şeydir, çünkü başkalarıyla kurulan ilişkide ortaya çıkar. Kısaca adalet erdemin bir parçası değildir, ta kendisidir. Aynı şekilde adaletsizlik de kötülüğün bir parçası değil ta kendisidir.”
Prof. Dr. Ömer Dinçer ‘Yönetim Dersleri’ kitabında, İmam-ı Gazali’nin “Nasihat’ül Mülük” adlı eserinden adaletle ilgili ibret verici bir mükaleme aktarıyor:
Abbasi idarecilerinden Mehdi’nin yanına bir gün devrin bilginlerinden Şeybe girer ve:
-Müminlerin başkanı! Allah size dünya nimetini vermiştir. Siz de buna karşılık olarak halkınıza tatlı yaşayıştan bir hisse veriniz.
Başkan-Halka verilmesi gereken nedir?
Şeybe: Adalet. Şunu biliniz ki; halkınız sizden emin olarak uyurlarsa, siz de kabirde emin olarak uyursunuz.
Dinin adaletle ilgili tarifini aslında hepimiz biliyoruz, bu konuda farklı bir yoruma ve açıklamaya da ihtiyaç yok. Hal böyleyken, günümüz İslam toplumlarının dinin açık emirlerine rağmen, adalet konusunda yaşadıkları zillet hali, Müslümanların kanamaya devam eden en derin yarasıdır.
***
Bütün tarihi tecrübeler bize gösteriyor ki dün olduğu gibi bugün de en çok tartıştığımız ve en çok ihtiyaç duyduğumuz şey adalet... Mesela Cumhuriyet tarihinin hemen bütün dönemlerinde evrensel hukuk normları anlamında, bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi inşa edemediğimiz için sayısız hukuk cinayetlerine ve büyük mağduriyetlere tanıklık ettik. İstiklal Mahkemelerinde adalet katledildiği için bu ülkenin çok kıymetli isimleri, alimleri idam edildi. 1960 ihtilalinde Yassıada mahkemelerinde Başbakan Adnan Menderes’in, tutukluluk şartlarına itiraz etmesi üzerine, Mahkeme reisi Salim Başol’un tarihe kara bir leke olarak geçen o meşhur sözlerini hepimiz hatırlıyoruz: “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor.” Bunlar tarihimize yazılan hukuk cinayetlerinden sadece birkaçıdır...
Dolayısıyla bugün hem FETÖ ile mücadelenin selameti, hem de adalete güvenin zedelenmemesi için yargı kurumlarının daha dikkatli olması gerekiyor. Evet darbecilere karşı adaletin kılıcı keskin olmalı, ama adaletin terazisi de şaşmamalı ki gelecek nesiller bugüne baktıklarında utanmasın. Bu çerçevede bir noktanın altını çizmek gerekirse, mesela Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın, millete silah çeken, Meclis’i bombalayan hainlerle aynı şekilde müebbet ceza almaları çok da hakkaniyetli bir karar gibi gözükmüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.