Vefa derslerinde İslâmcılık
Ensar Vakfı’nın güzel faaliyetlerinden biri de “İlâhiyat Vefâ Dersleri” adı altında başlattığı “hocalarıyla talebeyi buluşturma” toplantılarıdır. 24 Şubat günü ikincisinde hoca olarak ben, dinleyicilerin çoğu olarak da 1960’lı yıllardan itibaren derslerime katılmış eskiden yeniye öğrencilerim vardı. Konuşmamı bitirirken söylediğim gibi yarım asır içinde yaşlanmış, saçı sakalı ağarmış, her biri görev yapmış, bazıları önemli işlere, hizmetlere imza atmış güzel insanlara yıllarca sonra ders verir gibi konuşmak, sıhhat durumum sebebiyle yorucu olsa da hem ilâhî bir ödül, hem de zevkli bir iş de oldu.
Hatıraları ve bazı güncel konuları da araya sokmakla beraber asıl konu olarak “İslamcılık”ı seçmiştim.
Köşemde de bir özetini vermek istedim:
İslamcılık konusunda çeşitli dillerde ve farklı düşüncelere, gruplara, inançlara sahip kimseler tarafından yazılan kitaplar ve makaleler bir kütüphane teşkil edecek kadar çoktur.
Yazanların bir tarif üzerinde birleşemedikleri ilk dikkatimizi çeken noktadır.
İslamcılık konusunda müspet veya menfi bir hüküm vermek isteyenler önce kendi amaçlarına uygun bir tarif ve örnekleme yapıyorlar, sonra da bunu genelleyerek “İslamcılık şudur, budur, öldü, yaşıyor, İslam’a uygun veya değil, modernizmin bir versiyonu veya değil…” gibi sonuçlara varıyorlar.
“İslami Hareket Öncüleri” adıyla yaptığım ve dört cildini İZ yayıncılığın yayınladığı çalışmamda ben şu teze göre yürüdüm:
İslamcılık, ihtiyaca binaen adı ve kendisi ortaya çıkmış zorunlu bir islâmî faaliyettir.
Bu faaliyetin sebebi, başka dinlerin, ideolojilerin, siyasetlerin İslam’a ve Müslümanlara meydan okumaları, ümmeti bölmeye ve yok etmeye veya İslam din, medeniyet ve kültürünün yerine bir başkasını geçirerek ümmeti dönüştürmeye çalışmalarıdır.
Fertler, kuruluşlar, kurumlar olarak İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen bu yıkıcı faaliyet karşısında imanlı, bilgili ve hamiyetli bir liderin veya heyetin etrafında toplanan Müslümanlar İslam’ı din, medeniyet ve kültür olarak ümmetin hayatında ve vatanında korumak için belli bir anlayış ve plan dahilinde faaliyet göstermişlerdir. Bizde ikinci meşrutiyetten sonra “Türkçüler” ile “Batıcılar”a karşı bu faaliyeti yürütenlere “İslamcı” denmiştir. Daha önce, aynı zamanda ve sonra İslam dünyasında aynı maksatla fikir ve fiil ortaya koyanlara “dâ’î, müceddid, mücahid, mürşid, imam” gibi isimler verildiği olmuştur.
“İslamcılık öldü” diyenler, bir ülkede yapılan bir devrimi veya siyasi hareketi ete kemiğe bürünmüş “İslamcılık” olarak takdim ediyor, bu hareketin başarılı olmadığı, İslamcıların iddialarını ve hedeflerini gerçekleştiremediği hükmüne varıyor, sonra bu hükmü genelliyorlar.
Ben de diyorum ki, İslam’a ve ümmete karşı yıkıcı ve bozucu planlar, kumpaslar, tuzaklar, saldırılar olduğu sürece buna karşı onları korumak ve saldırıları etkisiz kılmak için fikir ve fiil halinde gayret gösteren hamiyetli Müslümanlar daima olacaktır; bunlara İslamcı desinler, başka bir isim versinler fark etmez, daima olacak ve cihadın bu şubesini îfâ edeceklerdir.
Biz İmam Hatip okullarına öğretmen olarak tayin edildiğimizde aynı davayı benimseyen arkadaşlar ile ortak bir çalışma planı yapmış, o günün şartlarında İslamlaşmanın önündeki engelleri kaldırmak için karınca kararınca çaba göstermiştik. Bu çabanın, dava sahibi bir nesil yetiştirmek için okula ve ders kitaplarına yansıyan kısmını hem tarihe not düşmek hem de dileyene örnek olmak üzere gelecek yazıda sunacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.