Din değil yobaz zihniyet güncellenmeli
Geçtiğimiz hafta Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Dünya Kadınlar Günü Programı’nda yaptığı konuşmada İslam’ın güncellenmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız” ifadeleri Türkiye’deki din anlayışı konusunda ciddi bir tartışma başlattı. Cumhurbaşkanı bir gün sonraki konuşmasında, bu ifadelerin dinin aslına yönelik olmadığını vurgulamak için “Dinde reform aramak haddimiz değil” diyerek sözlerine netlik kazandırdı.
Aslında bütün bu tartışmaların temelinde din bezirganı bir zatın “Yatak, yorgan, battaniye cinsel dürtüleri rahatsız eden yapıda olmamalı, asansörde halvet” gibi sözleri bulunuyor. Bu zat son olarak da “Allah vur dediyse vardır bir hikmeti”demiş ve kadınlara kocalarından dayak yedikleri için şükretmeleri tavsiyesinde bulunmuştu.
***
Dini-ahlaki alanda konuşan ilahiyatçı figürlerin seviyesizliklerine bakar mısınız... Ne kadar ipten-kazıktan kurtulmuş din kılıklı soytarı varsa, İslam’ın izzetini, şerefini kirletmek için adeta ortalığa dökülmüş durumdalar.
Hicap duyduğumuz bu manzara, maalesef başta Türkiye olmak üzere bütün İslam ülkelerinin zilletini göstermesi açısından ibret verici bir durumdur. Dini ve ahlaki değerlerin bizzat Müslümanlık adına konuşan bu kifayetsiz yobazlar tarafından buharlaştırılması gerçekten çok acıdır.
Ancak bu mesele, bugün asansörde halvet, yorgan ve yastıkta şehvet arayan din bezirganı tiplerden ibaret değildir. İslam toplumlarında bu sapkınlığın çok daha derin köklere sahip olduğunu kabul etmeden, bugün yaşadığımız kirliliği anlamak mümkün değildir.
Büyük ölçüde menkıbelere dayanan klasik İslam kültürünün hiçbir eleştirel düşünce süzgecinden geçirilmeden, Kur’an ve Sünnete vakıf İslam bilim insanları tarafından tartışılmadan modern zamanlarda gerçek dinmiş gibi sunulması, ne yazık ki İslam toplumlarında tarifi imkansız yaralara yol açmaktadır.
***
Esas itibariyle bu bataklıktan nasıl kurtulacağımızı tartışmak zorundayız. Bunun da tek yolu; özgür bir düşünce ortamında İslam bilim insanlarının menkıbelere, hurafelere itibar etmeden Kur’an ve Sünnetin getirdiği bilgiyi modern zamanlarda yorumlayarak dinle hayat arasındaki bağı yeniden kurmalarıdır. Bu tartışmaların özgürce yapılabilmesi için de, kesinlikle daha çok demokrasiye ve daha çok özgürlüğe ihtiyaç bulunmaktadır.
Biliyorum, demokrasi ve özgürlük kelimelerini görünce bazıları fena halde tedirgin oluyorlar. Ama özgürlük ortamı olmadan derinlikli ilmi çalışmalar ve tartışmalar yapılamaz ki... Düşünün ki, Kur’an ve Sünnet ilmine vakıf bilim insanları daha ağızlarını açar açmaz ‘zındıklık’ ithamıyla karşı karşıya kalıyorlar. Maalesef, Cumhuriyet’in başından itibaren tamamen devletin kontrolü altında gelişen din anlayışı, farklı seslere ve yaklaşımlara kapalıdır. Böylesine kapalı devre işleyen bir dini yapıda ancak ‘Yatak-yorgancı’ zihniyete mensup hastalıklı din pazarlamacıları hayat bulabilir. Dolayısıyla, öncelikle bu hastalıklı zihniyetten kurtulmak gerekiyor.
Bilmek gerekiyor ki, İslam’ı yatak-yorgan hikayelerine indirgeyen din kılıklı yobazları yasaklayarak, adli takibata tabi tutarak Müslümanlık anlayışını güncelleyemeyiz. Unutmayalım, bugün Diyanet’in, İmam-Hatipler’in, ilahiyat fakültelerinin öğrettiği din, Nureddin Yıldız tipi yobazların anlattığı dinden farklı değildir.
Açıkça belirmek gerekiyor ki, asırlar içinde menkıbe ve hurafelere dayalı bilgilerle oluşan geleneksel İslam kültürüyle yüzleşmeden, sadece eski bilgileri tekrar ederek gidişattaki olumsuzluklara çözüm üretmek de, modern dünyaya İslam’ın mesajını iletmek de mümkün değildir.
Öncelikle, halihazırda İslam ülkelerindeki insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmadan, kadınların, kızların ve çocukların haklarını koruma altına alan evrensel normlarda bir adalet sistemi inşa etmeden içine düştüğümüz bu bataklıktan kurtulamayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.