Dekanlar toplantısı sonuç bildirisi
Şahsıma yapılan itham ve iftiralar temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp piyasaya sürülüyor; benim 60 yıldır yaptıklarım ve yazdıklarım ortada, benim davam ortayol Müslümanlarının, İslâmcıların davasıdır; bana iftira ederek, itibarsızlaştırarak sonuç almak isteyenlerin davaları nedir?
Elliden fazla kitabım, binlerce yazım var, bunları bırakıyorlar, yirmiden fazla yazarı olan bir ortak kitapta (Polemik Değil Diyalog), yaptığım bir konuşmanın karışık bir şekilde yazıya dökülen kısmını bana mal ederek atıp tutuyorlar. Yazılarla cevap verdiğim gibi İz Yayıncılık’tan çıkan “Diyalog ve Necat Tartışmaları” isimli kitabımda da gerekli açıklamaları yaptım, bunu okumuyor, görmezden geliyor, iftiraya devam ediyorlar. Bir vâiz, bir köşe yazarı, bir akademisyen… meselâ benim “Kur’ân, Peygambere iman edin demiyor” şeklinde bir ifadem olduğunu bu kitaba dayanarak ileri sürüyorlar. Halbuki bu söz, Kur’ân’da Ehl-i Kitab’a hitap eden ve onları imana davet eden âyetlerle ilgili bir yorum olup, “İslâm’da peygambere imanın şart olmadığı” gibi bir saçmalıkla ilgisi yoktur. Peygambere imansız din olmaz, İslâm olmaz. Doğru dürüst yazıya geçirilmemiş olan o konuşmanın bu haliyle bile altına üstüne baksalar maksadı anlayacaklar, ama kasten bakmıyorlar, görmüyorlar, işlerine gelen kısmı alıp iftiralarına mesnet kılıyorlar.
Verdikleri sayfanın karşısında (s.36) bakın ben ne diyorum: “Dikkat edin, bu anlayış; yani Hz. Muhammed’i (s.a.) bırakmak hepsini bırakmak demektir; çünkü bunların da (şirke sapmayan ve amel-i salih işleyen Ehl-i Kitab’ın) kurtuluşlarının olacağını kim söylüyordu? Hz. Muhammed (O’nun tebliğ ve tatbik ettiği Kitap) söylüyordu. İşte bunu ortadan kaldırırsan ayağın boşa basar.”
Bir de ilahiyat fakültelerini itibarsızlaştırmak için çabalayanlar var. Bunlardan biri “İlâhiyat Fakülteleri Kapatılmalıdır” başlıklı bir yazı yazmış, Hristiyan Forum da bu yazıyı, mal bulmuş mağribî gibi sitesine koymuş. Bu talihsiz yazının giriş kısmında şu cümleye bile yer verilmiş:
“İlâhiyat Fakültesinden mezun olmaksa Allah’ın dininin reddedildiğinin, onun tek kapsayıcı ilim olduğuna karşı çıkılmasının adeta bir kaydıdır.”
Bir daha tekrar edeyim:
İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı Allah Teâlâ’nın aziz dinini doğru öğrenmek ve yaymak için bahşettiği çok önemli kurumlardır, fırsatlardır, imkânlardır. Aynı hedefe ehliyetle yürümek isteyen başkaları varsa onlar da değerlidir ve birini diğerinin yerine koymaya kalkışmak, arada fitne, nifak ve tefrika çıkarmak günahtır, hıyanettir, cinayettir.
İftiracılara, itibar düşmanlarına, gafillere en ikna edici cevap bu Fakültelerin ne yapmak istediklerini ve yaptıklarını açıkça ortaya koyan ifade ve davranışlarıdır. Her kurum, topluluk ve kuruluşta çatlak sesler, arızalı parçalar olur, bunları alıp tamamına mal etmek (genelleştirmek) insafa sığmaz, güzel ahlâk ile bağdaşmaz, şu halde şeriatta da yeri yoktur.
Belki birkaç yazı olacak ama varsın olsun, İlahiyat Fakültelerine atılmak istenen çamuru temizleyeceği için vakit ve yer harcamaya değer.
Müftüler toplantısı sonuç bildirisinde yaptığım gibi Dekanlar toplantısı sonuç bildirisinin de gerekli gördüğüm kısımlarını alacak, değerlendirme ve düşüncemi ekleyeceğim.
“İlahiyat ve İslâmî İlimler Fakülteleri Dekanlar Toplantısı” 24. Toplantı idi. 23-24 Mart 2018 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 78 dekanın katılımıyla Malatya’da gerçekleştirildi. Toplantıya Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ, bakanlardan Sayın Bülent Tüfenkçi, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili Sayın Prof. Dr. Rahmi Er ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Sayın Nazif Yılmaz da katıldılar.
“İki gün boyunca devam eden geniş katılımlı toplantıda eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgili birçok önemli konu müzakere edilmiş; İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri arasında eşgüdüm sağlamak, sorunlarına çözümler üretmek ve yüksek din öğretiminin niteliklerini daha da geliştirmek amacıyla İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyinin kurulması kararlaştırılmıştır.”
İlahiyat Fakülteleri -ilkini ve Yüksek İslam Enstitülerini de göz önüne aldığımızda- 67 yıldır faaliyetlerine devam ediyor. Ömrümün önemli bir kısmı bu kurumların içinde geçti, nereden nereye geldiğimizi iyi bildiğimi sanıyorum.
Kurum ve kuruluşların da çocukluk, gençlik, olgunluk çağları vardır; mensupları ve diğer ilgililerin samimi gayretleriyle eksikler giderilir, durmadan değişen ihtiyaçlara cevap vermek üzere değişiklikler, ikmaller yapılır. İlahiyat Fakültelerinde de bu böyle oldu ve olacaktır.
Yanlış olan tepede birkaç kişinin oturup kesip biçmesidir. YÖK bunu tercih etmemiş, binlerce hoca ile danışma imkânı olan dekanlardan bir komisyon kurma yoluna girmiştir: “…eşgüdüm sağlamak, sorunlarına çözümler üretmek ve yüksek din öğretiminin niteliklerini daha da geliştirmek amacıyla İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyinin kurulması kararlaştırılmıştır” cümlesi bizim için önemli bir müjde mahiyetindedir. “İşlerimizin danışma ile yürümesi” ilâhî emirdir ve danışmanın ehli ile en geniş ölçüde yapılması da bu emre itaatin tabii bir sonucudur.
(Devam edeceğim)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.