Dinlemek
Sabahın erken saatleri...
Çarşı yavaş yavaş canlanıyor.
Kafeler, banka şubeleri, lokantalar, dükkânlar güne hazırlanıyor.
Şehrin sabaha özgü sesleri gövdesi caddeye şefkatle eğilmiş iki ağaca tünemiş kuşların baharsevinci taşıyan ötüşlerine karışıyor.
Böyle yazdım ama...
Tam öyle değil!
Çünkü bir büfe ve iki kafeden gelen müzik sesleri hepsini bastırıyor.
***
Artık şehri dinlemek; kuşları, insanları, nesneleri işitmek imkânsız.
Hele güzel ve vakit geçirmeyi sevdiğimiz yerlerde müziğin hegemonyası silindir gibi geçiyor hepimizin üzerinden...
İşin ilginç tarafı, müzik de artık cidden dinlenen bir şey olmaktan çıkıp hayatımıza arka fon oluyor.
Tam bunları aklımdan geçirirken karşımdan bir genç geliyor.
Bakıyorum, o da pek çok yaşıtı gibi kulaklıklarını takıp kendini dışarıdan soyutlamış; müziğe sığınıp şehri dışarıda bırakmış. Tamam anlıyorum, bazen insan buna ihtiyaç duyuyor, kulaklık kurtarıcı olup çıkıyor.
Ama sabahın şu saatlerinde (abartıyor muyum, bilmem) "dış ses"ler sadece bana mı güzel geliyor?
Şu çöp kamyonunun çalışkan ve cefakâr gıcırtıları bile anlamlı...
***
Durmak diyorum ya...
Yıllardır durmanın bakıp görmekle doğrudan bağını anlattım bu köşede.
Hızla geçip gidenin hiçbir şeyi doğru düzgün görüp kavrayamadığını anlattım.
Peki "dinlemek" farklı mı?
Birbirimizi doğru düzgün dinlemek için bile durmamız, hatta anı durdurmamız gerekiyor. Şimdi aklıma Ursula K. Le Guin'in çocukluğunda tanıdığı Yurok kabilesi hakkında anlattıkları geliyor. Malum, babası Amerikan yerlileri üzerinde çalışan değerli bir antropologdu.
Bir yerde şöyle diyordu Le Guin: "Yurokların sofra adabını hatırlarım, yemekte biri konuşacakolursa, herkes kaşığını bıçağını bırakır ve ağzındaki lokmayı yutup konuşma bitene kadar can kulağıyla dinlerdi. Bize yemeğe gelen Yuroklar aç kalırdı, çünkü çok konuşan çocuklar olduğumuz için yemek yemeyi bırakıp bizi dinlemek zorunda kalıyorlardı."
***
Durmak ve dinlemek...
Bu konuda daha yazacak çok şey var.
Ama dedim ya...
Sadece birbirimizi dinlemiyor değiliz.
Kulaklarımız müzik ve tv gevezelikleri dışında her şeye kapalı sanki.
Oysa ses eşsizdir.
İnsan görerek tanımaya kalktığında yanılır, kulaklarına güvense daha çok daha iyi olurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.