Bu Vicdani perişanlığın çaresi yok mudur?
Türkiye’nin son dönemde yaşadığı ahlak ve vicdan savrulması karşısında doğrusu insanın içi burkuluyor. En iyi tanıdığınızı sandığınız, yıllarca aynı siyasi iklimi paylaştığınıza inandığınız insanların içine düştükleri vicdani perişanlığı gördükçe kahroluyorsunuz.
Bu nasıl bir haldir, herkes birbirinin gözünü oymak için köşe başına saklanmış fırsat kolluyor. Ve en dehşet verici olanı da kutuplaşma üzerinden ‘öteki’ni pataklama şehvetine kapılan insanların bütün ahlaki ve vicdani değerleri hayatlarından uzaklaştırmış olmalarıdır. Öyle ki içinden geçmekte olduğumuz rahmet ayında bile insanlar komşusuna, arkadaşına ve hatta akrabasına karşı şefkati, merhameti unutmuş durumdalar.
***
Sanki kimsenin siyasi rekabet dışında bir meselesi kalmamış gibi... Muarızlarını tepelemeye karar verenler için hiçbir ahlaki ve insani kural yok artık. Eğer herkesi bağlaması gereken yasa ve kurallar giderek hükmünü icra edemez hale gelmişse, mesela her siyasi aktör iki oy daha fazla alabilmek için muarızlarına her türlü iftirayı atabilir, hatta ‘vatan haini’ ve ‘terörist’ bile ilan edebilir.
Ve tabii ki zihinlerdeki ‘kötülük’ duygusunu tetikleyen rövanşizm virüsü... Üzücü ama, şu günlerde özellikle AK Parti hinterlandı içinde yer alan bazı çevrelerde “Biz geçmişte zor günler yaşadık, büyük acılar çektik, şimdi güç bizde acıyı biraz da onlar yaşasınlar...” mealindeki söylemlerin günlük konuşma rutinine girmesi fevkalade endişe vericidir.
Evet bu ülkede dindar kesimler ciddi mağduriyetler yaşadılar ve hak gasplarına maruz kaldılar. Dolayısıyla bu yaşananları yok saymak, görmezden gelmek elbette kimsenin hakkı değildir. Ancak bugün güce yaslanarak rövanş hesapları yapmak, ne insani, ne de vicdani olarak kabulü mümkün olan bir durum değildir.
Unutmayalım ki, geçmişin mağduriyetlerini bugün benzer bir şekilde başkalarına yaşatarak acıları telafi edemeyiz. Dün dindarların sosyal hayattaki görünürlüğüne tahammülsüz davranan, hatta aşağılayan laikçi zihniyet ne kadar kaba ve despotikse, bugün farklı düşünen herkesi ‘terörist’ ya da ‘hain’ ilan eden zihniyet de ne yazık ki aynı akıbete sürüklenmektedir.
Maalesef dünün mağduru dindarlar, bugün tarifi imkansız bir vicdan çürümesiyle malul durumdalar. Bu öylesine acıklı bir hikaye ki, gözlerinin üzerine çekilen ‘güç’perdesi bizzat dindar insanların kendi inanç dünyalarının hakikatini görmesini bile imkansız hale getirmiş bulunuyor. Ne yazık ki zihniyet olarak adeta trolleşmiş bulunan bu insanların, en küçük doğruyu bile kabul etmeleri mümkün değildir.
İnsan, zihnini siyasetin hamasi söylemlerine kilitlemeyegörsün, onun dünyasında artık makuliyetin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Ayrıca kendisini böyle bir zihniyet iklimine kilitleyenler, bütün vicdani sınırları aştıkları için çok doğal olarak hiçbir ahlaki kurala da tabi değildirler.
Hatta öyle ki bu zihniyetin gözünde, AK Parti’nin demokrasi ve özgürlükler konusundaki pırıltılı yıllarını hatırlatan, o günlere referansta bulunanlar bile partiye ihanet içindedirler. Bu konuda geçtiğimiz günlerde AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesinden alıntı yaparak yazdığım yazıya gelen bir okur tepkisi, sanırım fevkalade aydınlatıcı olacaktır. Mealen diyor ki okur: “Ne diye ikide bir AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesine koyduğu özgürlük ve insan haklarıyla ilgili taahhütlerini bugünlere taşımaya çalışıyorsun, işiniz gücünüz fitne çıkarmak...”
***
Trolleşmenin vahametini görebiliyor musunuz, partiye gönül verdiğini iddia eden birisi, bizzat AK Parti’nin verdiği özgürlük vaatlerinden bile rahatsız oluyor. Galiba her şeye rağmen bir gerçeğin altını bıkmadan usanmadan çizmek gerekiyor; AK Parti ortak aklı en kısa sürede yeniden inşa etmeli ve bu vicdan perişanlığına yeni çareler üretmelidir. Aksi takdirde seçimler, zaferler kazanılabilir ama genç kuşaklar kendilerini güvende hissedecekleri limanları kaybederler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.