Demokrasi-İslam uzlaşması elzem midir?
Yönetim modelleri bağlamında yapılan tartışmaların belli bir noktadan sonra din eksenli bir istikamete evrilmesi maalesef kaçınılmaz bir durum. Eğer demokratik yönetim modelinden söz ediyorsanız, bazı zihinlerde şablon halinde hazır bulunan “Demokrasi Batı icadıdır, dolayısıyla İslam’la uzaktan yakından alakası yoktur” benzeri reddiyeci bir anlayışla karşılaşmanız kaçınılmazdır.
Evet demokrasi Batı kültüründe geliştirilmiş bir sistemin adıdır. Batı dünyası bedeli ağır olan büyük acılardan sonra halkın katılımının esas olduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı, kuvvetler ayrılığı gibi evrensel normları içeren bir sistem kurmayı başarmıştır. Esas itibarıyla baktığımızda yönetenlerin gücünü halktan aldığı demokratik model özünde İslam’daki şura sistemiyle aynı prensiplere sahiptir.
***
Unutmayalım, Allah vahiy alan peygamberine bile siyasi ve kamusal alandaki işlerle ilgili danışarak bir karara varmasını tavsiye etmiştir. Prof. Dr. Adem Çaylak, bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: “İslam peygamberinin, yirmiye yakın istişare uygulamasında çıkan sonucu kabullendiği bilinmektedir. Örnek olarak Uhud savaşında istişare sonucunun yanlış olduğunu bile bile istişareden çıkan sonucu kabullenmek durumunda kalmıştır. Dolayısıyla şura, tavsiye niteliğinde bir mekanizma değil, sonuçları yöneticiler başta olmak üzere toplumun her üyesini bağlayan bir karar alma sürecidir. Bu şuranın, tam ve doğrudan katılımlı bir demokratik süreç olduğunun göstergesidir.” Uhud savaşıyla ilgili istişarenin sonuçları olumsuz olmasına rağmen, Allah’ın Hz. Peygambere hitaben söylediği tavsiyedeki hikmete daha da yakından bakmakta yarar var: “Toplum ve yönetimle ilgili işlerde onlara danışmaya devam et.” (Ali İmran, 159)
Dolayısıyla İslam’la demokrasi arasında fark arayışı çok da anlamlı değildir. Zira yönetim işi tamamen Müslümanların aklına ve içtihadına bırakılmıştır. Bu bağlamda bir yönetim modeli teknik anlamda kim tarafından üretilmiş olursa olsun, esas olan evrensel ahlak kurallarının sağlanması, adaletin tesisi ve zulmün önlenmesidir. Ayrıca unutmamak gerekiyor ki, siyasi ve hukuki alan her zaman değişime açıktır.
Evet din doğrudan pozitif hukuka ve günlük siyasete müdahil değildir ama siyasetin ve hukukun içinde var olması gereken ahlak, dinin özünde mevcuttur. Bireysel anlamda insanların birbirleriyle ilişkilerinde ahlaklı ya da ahlakdışı davranmaları belli sayıda insanları etkiler. Ancak siyaset ve hukuk ahlaki kuralları yok sayarsa, yönetim sürecinde ortaya çıkacak sonuçlar milyonları etkileme kabiliyetine sahiptir. Bir başka deyişle hukuku ve siyaseti bağlayan ahlaki kurallar zaafa uğrarsa adalet tecelli etmez, adalet olmazsa insanların hakkını-hukukunu, ırzını, canını, aklını ve dinini koruyacak bir güç olmaz ve zulüm kaçınılmaz hale gelir.
İşte tam da bu yüzden İslam bireysel ahlaktan çok, sosyal ve siyasi ahlaka önem vermiştir. Kur’an’ın “Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” ilkesi, bu manada hem Müslümanlara, hem de bütün insanlığa karşı bir sorumluluğa işaret etmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, günümüz dünyasında Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin korumayı amaç edindiği hakların, İslam’ın korumayı emrettiği haklarla aynı olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Burada Kur’an’ın evrensel ahlaki sorumluluğa işaret eden şu ayetini zikretmekte yarar var: “Ey müminler! Kendinizin, anne-babanızın aleyhine de olsa, bütün gücünüz ve samimiyetinizle hep adalet ve hakkaniyetten yana olun, Allah için doğru şahitlik yapın. Şahitlik konusunda insanların zengin veya fakir olmasını dikkate alarak adalet ve hakkaniyetten sapmayın. (Yani zenginin gözüne girmek yahut yoksula merhamet etmek uğruna hak ve hakikati söylemekten kaçınmayın) Şahitlikte öncelikle dikkate alınması gereken husus, insanların durumları, konumları değil, Allah’ın adaletten ayrılmama emridir...(Nisa, 4/135)
***
İslam-Demokrasi bağlamındaki değerlendirmelerde, İslam’ın demokrasiye indirgenmesi gibi yanlış bir algıya da işaret etmekte yarar var. Hemen belirtelim, İslam’ın kesinlikle demokrasi, monarşi, krallık ya da sultanlık gibi bir yönetim tarifi yok. Sistemin adı her ne olursa olsun, din için önemli olan adaletin sağlanması, insanların haklarının, özgürlüklerinin korunması ve zulmün önlenmesidir. Yani din sistemin adına değil, ilkelere bakar...
Keşke Müslümanlar demokrasi reddiyeciliğine harcadıkları mesainin bir bölümünü, İslam’ın evrensel mesajını anlamak için harcayabilseler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.