Demokrasi herkesi hizaya sokma rejimi olamaz
Türkiye gibi demokrasi kültüründen gelmeyen ve de bu değerler için bedel ödememiş toplumlarda yanlış bir demokrasi algısı hakimdir. Bu yüzden de demokrasi çoğu zaman üzerimizde ısmarlama bir elbise gibi durmaktadır. Mesela Türkiye toplumundaki demokrasi algısı, biraz da jakoben Cumhuriyet kültürünün etkisiyle sanki herkesi hizaya getirmeye çalışan bir zorunluluk rejimiymiş gibi anlaşılmaktadır.
Oysa demokrasi kişileri, toplumları hizaya sokma rejimi değildir. Tam aksine bireysel özgürlükleri teminat altına alan, hukukun üstünlüğüne dayalı ve herkesin eşit haklara sahip olduğu bir yönetim modelidir. En anlaşılır şekilde ifade etmek gerekirse, demokrasi buyurgan bir söylemle bir takım ilkeler belirleyip herkesi bu yapıya itaate zorlayan dayatmacı bir sistem değildir. Sadece adalet, barış, düzen ve güvenlik gibi ortak değerlerde buluşarak birlikte yaşamaya rıza göstermektir o kadar...
***
Daha somut bir ifadeyle, farklı inançlara, farklı kimliklere, farklı ideolojik bakış açılarına ve farklı aidiyetlere mensup insanların aynı masa etrafında oturarak birbirlerine tahammül etme rejimidir demokrasi... Yani demokratik bir toplumda kimin neye inandığını, hangi tür giyim tarzını tercih ettiğini, uzun saçlı mı, uzun sakallı mı ya da dazlak mı dolaştığını denetleyen inzibati bir kontrol mekanizması olamaz.
Bu tür kontrolcü sistemlerin adı ya faşisttir, ya sosyalisttir, ya da totaliter rejimdir. Hemen belirtmekte yarar var, nasıl bu tür rejimlerin temeli kontrolcü bir zihniyet temeline dayanıyorsa, günümüz İslam dünyasında çokça tartışılan halkı İslam’a göre yaşamaya zorlama hakkına sahip bir ‘İslam devleti’ kutsallaştırması da aynı şekilde totaliter ve despotiktir.
Biliyorum ki bu tespite, “İslam ülkelerindeki perişan görüntünün alternatifi neden demokrasi olsun” benzeri itirazlar gelecektir. Ve her fırsatta herkesin kolayca ifade ettiği “Çözüm zaten Kur’an’da var” cümlesi tekrarlanacaktır. İyi güzel de İslam toplumları neden bugüne kadar Kur’an’dan adalet ve özgürlük temeline dayalı yaşanabilir bir yönetim modeli türetemediler.
Çünkü zihinlerimiz hala geleneksel İslam kültürünün tarihteki klasik örneklerine takılı kalmış durumdadır. Oysa Kur’an ve Hz. Peygamberin sünnetinin tarif ettiği evrensel ilkeler bize bir perspektif sunar. Ve doğal olarak her dönemin ekonomik, siyasi ve toplumsal şartlarına ve sosyolojik özelliklerine göre bir yönetim sistemini insan aklı ve iradesi oluşturacaktır. Bu yüzden de Müslüman dünyada dillerden düşmeyen ‘İslam devleti’ ideali bir ütopyadır ve gerçek dünya ile bir alakası yoktur.
***
Totaliter rejimlerin temelini oluşturan ‘herkesi hizaya sokma’ anlayışı nasıl yanlışsa, demokrasiyi çoğunluk iradesinin egemenliği olarak görmek de yanlıştır, yani demokrasi sadece bir sandık rejimi değildir. Evet demokrasi halk iradesine dayanır, dolayısıyla halkın iradesinin olmadığı bir sistem elbette demokratik olamaz. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, halk iradesi insan haklarının üzerinde olamaz.
En önemlisi de artık modern demokrasiler ‘milli iradeci’ anlayıştan, hakları esas alan bir anlayışa tekamül etmiş bulunmaktadırlar. Dolayısıyla seçilmiş yönetimler, ancak hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalarak yürütmenin sahibi olabilirler. Bu ilkenin bize söylediği hakikat şudur; yüzde donsandokuzla iktidara gelmiş olsanız bile, yüzde birin tercihlerini belirleme ya da yok sayma hakkına sahip olamazsınız. Çünkü hukukun üstünlüğü sadece çoğunluğun değil, azınlığın haklarını da teminat altına almayı gerektirir.
Maalesef günümüzdeki liberal demokrasilerin temel problemlerinden birisi de budur. Özellikle son yıllarda Avrupa demokrasilerine musallat olan ‘yabancı düşmanlığı’ ve İslamofobik anlayış, liberal demokrasiyi zehirleyen bir fotoğraf ortaya çıkarmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.