Be Me
Roosevelt saftırık bir adamdı.
Kendini de Stalin'e bir güzel kazıklattı.
Churchill'i pek sevmiyor, De Gaulle'den düpedüz nefret ediyordu. Stalin'e hayrandı (laf aramızda Hitler de Stalin'e başka bir anlamda hayrandı.) Stalin'e çok büyük maddi yardımda bulundu, siyasi alanda büyük tavizler verdi.
Doğu Avrupa'yı fiilen ona "sattı"... Üstelik, Stalin'in sıcak savaşın bitiminden sonra bu kez de bir soğuk savaş çıkaracağını göremedi.
Bütün ideali bir "Birleşmiş Milletler" kurulmasına önayak olmaktı. Bunu başardı.
Bir başka demokrat partili başkan, Wilson bir "Milletler Cemiyeti" kurmuştu ya önceki savaşın bitiminden sonra, o da öyle yapacaktı. Altta kalmayacaktı.
Oysa bu tür "uluslarüstü" kuruluşlar, kâğıt üzerinde evet bir iyi niyet girişimiydiler ama "pratikte" fazla bir önemleri de ağırlıkları da yoktu.
Milletler Cemiyeti (League of Nations) 1920'den 1946'ya kadar ayakta kaldı ama hiçbir işe yaramadı.
Ne İtalya'nın Etiyopya'ya, Japonya'nın Çin'e saldırmasını önleyebildi, ne Almanya'nın Çekoslovakya'yı, Avusturya'yı yutmasını, ne İspanya İç Savaşı'nı ne de İkinci Dünya Savaşı'nı...
(Yunanistan'a höt diyebilmiş miydi, Anadolu'dan çekilsin diye?)
***
Birleşmiş Milletler de, tıpkı öteki gibi, bir balondan ibarettir.
Hiçbir yerel çatışmayı önleyememiştir, örneğin hiçbir Arap-İsrail savaşını... Hele Kıbrıs'ta Türkler'in Yunan faşistleri tarafından katledilmesine seyirci kalmıştır. Bir de dandik ordusu vardır, Barış Gücü, ama pratikte emekliliği gelmiş İsveçli subaylara ek gelir kapısı olmaktan başka bir işe yaramaz.
Üçüncü Dünya Savaşı'nı Birleşmiş Milletler değil, karşılıklı nükleer "denge" önlemiştir.
Genel sekreteri de hep "kokmayan bulaşmayan" sorunsuz ülkelerin renksiz diplomatlarından seçilir. (Şu andaki sekreterin adını ha deyince söyleyebilecek misiniz?) Bir ara basın yağcılarından biri Turgut Özal'ın BM Genel Sekreterliği'ne getirileceğini yazmıştı da hep birlikte gülmüştük...
Sovyetler Birliği o Güvenlik Konseyi'nde genellikle "veto" kullanmıştır.
Çünkü BM, ülkelerin dünya barışı için "gönüllü" olarak biraraya geldikleri bir kuruluş değildir.
Üyeler, ABD tarafından biraraya gelmeye "zorlanmışlardı"...
Üye olmak için "Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etmiş olma" şartı aranmıştır.
O kadar ki, savaşa girmemiş olmakla övünen anlı şanlı Milli Şef İnönü, BM'ye girebilmek için 26 Şubat 1945'te bu iki ülkeye savaş ilan etti! Almanya'nın teslim olmasından iki buçuk ay önce!
Korkacak birşey yoktu, Amerikan ordusu Almanya içlerine doğru ilerliyordu, Japonya da dünyanın öbür ucundaydı...
BM'yi yöneten konsey "Almanya'yı fiilen yenmiş devletlerin" bir kulübüdür...
Beşler... Dünyaya nizam ve intizam veren ağalar...
Oysa savaşın üstünden 73 yıl geçmiştir, dünya beşten büyüktür ve artık o konseyde bütün üyelerin dönüşümlü olarak temsil edilmelerinin, eşitlik sağlanmasının zamanı gelmiştir.
Esen rüzgârlar bizden yanadır, Türkiye bastırırsa bunu sağlayacak ve uluslararası ilişkiler tarihinde devrim yapacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.