McKinsey meselesinden, siyasete etki eden kuruluşlara
McKinsey’in Hazine Bakanlığı’na danışmanlık yapma meselesini epey tartışan oldu. Bu şirketin dünya finans çevrelerinde yaratacağı algı ve Türkiye ekonomisinin dış dünyadaki görünümünü değiştirmedeki etkisini göz önünde bulundurursak, rasyonel bir hamle olduğunu dile getirenlerdenim.
Sorun olarak gördüğün şey, bu kadar çok dış güçlerin ve özellikle Amerika’nın Türkiye’ye ekonomik savaş açtığını dillendiren hükümetin, birden Amerikan şirketiyle çalışmaya başlamasının, yarattığı tartışmaya yeterince ve tatmin edici cevap vermemesi.
Bakanlığın resmi açıklamasında, bu şirketin Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin kuruluş çalışmasında danışmanlık yapacağı, karar ve denetim mekanizmasında bulunmayacağı yönünde.
Bu açıklama tartışmaları kesmedi tabi. Bence hükümet ve özellikle bakanlığın bu konuda daha çok iletişim çalışması yapmasına ihtiyaç var. Tabi kamuoyunda süren eleştirileri önemsiyorsa.
McKinsey ve IMF’nin bir tutulma tezlerini yanlış buluyorum. Ancak McKinsey’in raporları ve açıklamalarının finans dünyasında bizim için bir çıpa etkisi yaratacağı fikrine katılıyorum.
‘TÜRKİYEDE BAŞKA ŞİRKET Mİ YOKTU?’
Bu konular çok konuşuldu. Benim tartışmak istediğim başka bir konu var. Pazartesi akşamları TVNET’te Faruk Aksoy’un sunduğu Karşı Karşıya isimli tartışma programında cesurca sorulan sorulardan biri şuydu: ‘Türkiye’de başka şirket mi yok ki, ABD’li bir şirketle anlaşıyoruz? Hani yerli ve milli olma meselesi?’
Hemen cevap vereyim, Türkiye’de uluslararası finans dünyasında etki yaratabilecek ve üzerimizdeki kötü algıyı değiştirecek bir şirket yok maalesef.
İşte burada milli ve yerli olma meselesinin içini ne kadar doldurmamız gerektiğini bir kez daha anladık.
Finans dünyasında değil sadece, uluslararası medya, hukuk, düşünce, politika, enerji vb. dünyalarda global etki yapabilecek şirketlerimiz, kurumlarımız, kuruluşlarımız yok.
Mesela dünyada beş bin civarında düşünce kuruluşu bulunuyor ve bunların üç bini Amerika’da. Sayısal çoğunluğundan ziyade beni ilgilendiren kısmı, bu düşünce kuruluşlarının devleti, siyaseti, ekonomiyi ve akademiyi etkileyecek, yön verecek şekilde konumlanmış olmasıdır.
ABD özel sektörün, özel girişimlerin, STK’ların yaptığı bağımsız çalışmalardan bir şekilde faydalanıyor. Sistemin bir parçası olmuşlar. İşte asıl üzerinde durulması gereken konu budur.
TARTIŞILMASI GEREKEN İKİ KONU
Demek ki iki şeyi kuvvetlice tartışmalıyız:
1. Neden McKinsey gibi global ölçekte etki yapabilen şirketlerimiz, kurumlarımız, kuruluşlarımız yok?
2. Neden devletimiz Türkiye içinde var olan özel sektör şirketlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, vakıfların çalışmalarını bir şekilde sistemin bir parçası yapmıyor?
Bir örnek vereyim. Geçtiğimiz günlerde milli eğitimimizin geleceğiyle ilgi son derece önemli bir rapor yayınlandı. Dr. Yusuf Alpaydın, İlim Kültür Eğitim Derneği (İLKE) için yaklaşık iki yıllık bir çalışma sonrası hazırladığı raporda, içeriden bir bakış ama global bir vizyonla sistem eleştirisi yaptı, önerilerde bulundu (rapora www.ilke.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz)
Eminim, İLKE gibi çok sayıda vakıf ve kuruluş benzer araştırmalar ve raporlar hazırlıyor. Şunu da bir eleştiri olarak söyleyeyim, vakıfların ve sivil toplum kuruluşlarının böyle ciddi, bilimsel ve objektif çalışmaları/araştırmaları son yıllarda bir elin parmağı kadar azaldı.
Bunun önemli sebeplerinden biri, raporun yayınlanmasından sonra geri dönüşlerdir. Rapora bunca emek verildi, masraf yapıldı ve yayınlandı da sonuç ne oldu?
Milli Eğitim Bakanlığı eğer bu raporu dikkate alır, sürdürdüğü reform ve yenilenme çalışmalarının bir parçası yaparsa, işte bu büyük bir teşvik oluyor STK’lar için. Ama sadece dinleyip, dikkate almıyorsa, o zaman benzer çalışmalar için negatif bir etki yaratıyor.
DEVLET YÖNETİMİNE ÜÇÜNCÜ GÖZ İHTİYACI
Bu örnekten yola çıkarsak, devlet yönetimindeki paydaşların arttırılması ve güçlendirilmesi gerektiği ortaya çıkıyor. Devletin dikkate değer bulduğu bir STK’nın, dünya çapında etki yaratması, güçlenmesi de buna göre hızlı oluyor.
Şu anda devlet bürokrasisinde çok köklü ve büyük bir değişim yaşanıyor. Bunun neden olduğu sıkıntıları, sorunları ve sancıları da bize gelen bürokrat mektuplarından, görüştüğümüz insanlardan öğreniyoruz.
Acaba devletimiz bu çalışmayı yaparken, özel sektörden, üniversitelerden, STK’lardan destek aldı mı? Benim bildiğim almadı. Şuna da inanıyorum, bu alanda devlete son derece verimli çalışmalar yapabilecek kuruluşlar, akademisyenler bulunuyor Türkiye’de. Üçüncü bir göz olarak bu değişim ve dönüşüm çalışmalarına katkı sağlayabilirlerdi.
Sonuç itibariyle, devletin, ekonominin, enerjinin, politikanın yönetimine daha fazla sivil gözleri, zihinleri, akılları sokmalıyız. Devlet bu mekanizmayı bir şekilde kurmalı.
İşte o zaman dünya ölçeğinde etki yapacak şirketler, kurumlar, STK’larsa sahip oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.