Demokrasiyi boşverin Suud’ta yaşayın...
İslam-demokrasi tartışmalarında dindarlar genel olarak, “Avrupa demokrasileri aslında sanıldığı gibi özgürlüklerin rahatça kullanılabildiği ülkeler değil, en güzel özgürlük İslam’dadır” şeklinde bir mazeretin arkasına saklanmayı pek severler. Elbette İslam açısından bireyin özgürlüğü önemlidir. Ama bu konuda bir kanaat oluşturabilmek için esas itibariyle bu Kur’ani hakikatin Müslüman dünyada ne tür bir karşılık bulduğuna bakmak lazım.
Zaten dikkat edilirse Avrupa demokrasilerine itiraz eden dindarlar, “İslam dünyasında özgürlüklerin alanı daha geniştir” diyerek başları dik bir duruş sergileyemiyorlar, bunun yerine “En güzel özgürlük İslam’dadır” şeklindeki soyut bir ifadeyle teselli bulmaya çalışıyorlar.
***
Bu teselli ifadesini biraz da kışkırtıcı olması dolayısıyla özellikle kullanıyorum. Çünkü biliyorum ki, aslında bütün dindarlar günümüz İslam dünyasında özgürlüklerin olmadığını ve hemen hepsinde koyu bir istibdat rejimi yaşandığının farkındalar ama bunu asla kendilerine itiraf edemiyorlar. Herhalde bugün İslam dünyasındaki bir tek insan bile, “Suudi Arabistan’a gideyim ve orada yaşayayım, çünkü orası özgür bir ülke...” diye hayal kurmayacaktır. Herkesin de malumu olduğu üzere, Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı geçtiğimiz günlerde bu ülkenin İstanbul başkonsolosluğuna girdi ve bir daha çıkamadı. Bütün işaretler içeride infaz edildiğini gösteriyor. Görüldüğü gibi Müslüman dünyanın özellikle ‘özgürlükler’ konusunda Batı’ya söyleyecek bir sözü yok. Dolayısıyla “İslam’da şöyle güçlü özgürlük ve adalet var” benzeri söylemlerle kendimizi kandırmanın bir anlamı yok. Evet İslam’da adalet var ama bunun Müslümanlarda bir karşılığı yok.
Özgürlük kavramı konusunda İslam toplumlarındaki ciddi yanılgılardan birisi de; modern dünyadaki hak ve özgürlüklerin Hz. Peygamber ve Hulefai Raşidin dönemindeki özgürlüklerle aynı olması gerektiği kanaatidir. Bunun anlamı şudur; Hz. Peygamber o gün nasıl hareket ettiyse bugünün Müslümanları da aynı şekilde hareket etmelidir. Her şeyden önce o gün Hicaz’daki tarihi, kültürel ve sosyolojik şartlarla modern dünyanın şartları aynı değildir.
Yaşadığımız dünyayı yok sayarak, hayali bir dünya kurmak gibi bir lüksümüz olamayacağına göre, eğer bizim için İslam’ın evrensel mesajı önemliyse, onu bu dünyanın şartlarında bugünün diliyle insanlara ulaştırmak zorundayız. Bugünün değerleri ise özgürlüktür, eşitliktir, şeffaflıktır, hukukun üstünlüğüdür.
Dolayısıyla Müslümanların, bu değerlerin karşısına geçmiş asırlardaki klasik İslam kültürü örneklerini alternatif gibi sunarak, Müslümanların Batı kültürünün ürünü olan demokratik değerlere ihtiyacı olmadığını savunmak, İslam’ın evrensel mesajının modern zamanlarda insanlara ulaşmasının önüne engeller koymakla eş anlamlıdır.
***
Demokratik kültüre karşı bazılarının itirazı olabilir, bu son derece doğal. Ancak bir hakkı teslim etmek gerekirse; hukukun üstünlüğü ve insan hakları üzerine bina edilen demokratik sistemlerde dindarlar gerek bireysel, gerekse siyasi haklarını daha özgürce kullanma imkanına sahiptirler. Oysa bugün İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunda aynı hakları kullanma imkan ve ihtimalleri yoktur.
Zira biliyoruz ki, İslam ülkelerindeki diktatoryal rejimlerin hiçbirinde dini ve siyasi özgürlükten bahsedilemez. Ama demokratik yönetimlerde dini ve siyasi özgürlükler sistemin esasını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, galiba bir gerçeği ifade etmekte yarar var; günümüzdeki İslam ülkeleriyle Batılı demokrasiler arasında bir kıyaslama yaptığımızda, dindarların Müslümanca yaşamaları açısından demokratik ülkeler daha uygun şartlara sahiptirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.