Hz. Danyal'ın Öğüdü ve Ömer Dinçer'in Ahlaki Ekseni
Prof. Dr. Ömer Dinçer Haber Türk gazetesinde yayımlanan yazılarını “Bilirken Susmak” adıyla kitaplaştırdı. Kitap gazetede yayımlanmış yazıların yanında, yeni yazılar ve nefis bir giriş bölümünden oluşuyor. Bilindiği gibi Ömer Dinçer öncelikle bir bilim insanı, bunun yanında başbakanlık müsteşarlığı, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanlığı yapmış önemli bir siyasetçi.
Kendi isteği ile siyaseti bırakmasının ardından gazetede yazı yazmaya başlamasını kendi açısından ilkeli bir temele dayandıran Dinçer, yazma eylemini Türkiye’de yaşanan olayları, siyasi aktörlerin davranışlarını sadece bilgiye dayanarak ve doğru olana işaret etmek olarak tanımlıyor. Gazetede yayınlanmış yazıları dahil, Ömer Dinçer’in kitabının en temel ahlaki ekseni galiba şu cümlede özetleniyor: “Politika sahiplerinin yanlışlarını kısır delil ve iddialarla eleştirmek yerine, demokratik bir yaklaşımla doğru, iyi ve güzel olanı göstermek çabası içinde olundu.”
***
Kitabın önsözünde Hz. Danyal’la ilgili olarak anlatılan anekdotu dikkatle okumanın hem yazarın bu yazılarla neyi murat ettiği hem de kitabın anlam bütünlüğü açısından son derece önemli olduğu kanaatindeyim. Anekdot şöyle: Danyal peygamberin dört mil boyunca bir hükümdarın ardında yürüdüğünü gören dostları ona “Sen bir peygamber olduğun halde nasıl olur da böyle yaparsın” diye çıkışırlar. O da şu cevabı verir: “Ümit ediyorum ki onunla bir çift kelam ederim de Allah Teala bu vesileyle onu halk için faydalı hizmet yapar, millete hayrı dokunur... İşte bu amacı güderek yürüyorum.”
Doğu toplumlarında eleştirel düşünce gelişmediği için daha çok öğüt ve nasihat kültürü ön planda olmuştur. Tarihsel süreç içinde bu öğütlerin, yönetimler nezdinde elbette belli bir etkisi olmuştur. Ancak Türkiye dahil genel olarak İslam ülkelerinde eleştirel düşüncenin gelişmemiş olması bir talihsizliktir. Aslında Ömer Dinçer’in yazılarının hemen tamamında, biraz da dönemin hassasiyetine binaen, eleştiriden çok nasihat kültürünün izleri bulunuyor.
Maalesef bugün İslam toplumlarının halihazırdaki görüntüsü, bırakın eleştirel düşünceyi, ‘nasihat kültürü’ne bile tahammülsüzlüğün hüzün verici fotoğrafını ortaya koymaktadır. Nitekim kitaptaki şu ifadeler, Türkiye gibi 50-60 yıllık demokrasi deneyimine sahip ülkelerde bile siyasetin gidişatı ile ilgili açıktan nasihatlerin nasıl algılandığını göstermesi açısından son derece manidar: “Haklısın ama yazman doğru değil. Yazdıkların doru ama gidip söylemelisin.”
***
Galiba dindar aydınların sorumluluğu tam da bu noktada başlıyor. Eğer ülkenin sorunları konusunda doğru bildiğinizi hiçbir yıkıcı eleştiri rüzgârına kapılmadan, açık yüreklilikle ifade edemezseniz aydın olmanın sorumluluğunu nasıl yüklenebilirsiniz ki...
İşte Ömer Dinçer kitabında hem bir aydın hem de AK Parti geleneğinin içinden gelen birisi olarak geliştirilen proje ve politikalar için doğru olanı dile getirmeye çalışıyor. Ancak hemen şunu da ilave etmek gerekiyor ki, eleştiri kültürünün olmadığı Doğu toplumlarının özelliklerini taşıyan dindarların toplumsal ikliminde ‘doğru olanı dile getirme’ maalesef pek kabul gören bir durum değil.
Zira dindar toplumlarda hâlâ “kol kırılır yen içinde kalır” kuralı geçerlidir. Bu yüzden de sorunlar ortalıkta konuşulmaz, tartışılmaz ve mümkünse halının altına süpürülür... Dinçer kitabında bu anlayışa itirazını şöyle ifade ediyor: “Kamusal bir hatanın ve yanlışın örtbas edilmesi yerine, açıkça kabul edilmesi ve değiştirilmesi en düşük maliyetli çözümdür. Parti için bir meselenin parti içinde çözülmesi gerekir ama toplumsal bir sorunun açıkça tartışılması demokratik ülkeler için kaçınılmaz bir haktır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.