Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

“Küfre varan bid’atlar”

“Küfre varan bid’atlar”

Hangi küfre varan bid’at (Muhammed Resulullah demeyenlerin de cennete girebileceği, Hz. Muaviye’ye dil uzatma, mezhepsizlik, Mehdî-Mesih’in gelişinin inkârı vs.) varsa onun altında benim parmağım varmış, böyle diyor iftiracı.

Sonunda adam bizi tekfir de etti, “küfre varan bid’atların benim başımın altından çıktığını” ileri sürecek kadar denge ve ölçüsünü kaçırmış bulunuyor.

Bu konulara girmeden, “bak buna cevap veremedi” demesinler diye, kadınlarla tokalaşma meselesine de kısaca temas edeyim. Çağın önemli âlimi Karadâvî bu konuda genişçe bir makale yazmıştı, özetle şöyle diyordu: “Kadınlarla tokalaşma konusunda nas yoktur, rivâyetler ya zayıftır veya yasak/haram hükmüne delâlet etmez. Delil nas değil, sedd-i zerî’a (harama gidebilecek yolun kapatılması) ve ihtilâttır (kadın erkek beraberliğinin sınırlanmasıdır). Yaşlı erkek ve kadınlarla tokalaşmaya ve ellerini öpmeye çocukları okşamaya izin verilmesi bunu gösteriyor. Bu sebeple genç kadın ve erkekler genel uygulama olarak tokalaşmadan uzak durmalıdırlar. Kadın önceden elini uzatmamalıdır. Erkek uzatır da eli havada kalınca önemli bir sakınca doğacaksa ve cinsel bir duygu durumu da yoksa tokalaşma olabilir.”

Ben bunu da demiyorum, yalnızca şunu diyorum: Bazı kimselerin mevkii ve durumu bazı zamanlarda kadınla tokalaşmayı gerekli hale getiriyorsa -zaruret sayılan ihtiyaç çerçevesinde- bunu da istisnalar içine sokmak mümkündür. Meselâ uluslararası ilişkilerde devletimizi temsil eden bir kişi bir başka devlet temsilcisi kadın elini uzattığında tokalaşmazsa ortaya çıkacak durumu düşünmekte fayda var diyorum.

Bu ve benzeri yorumlar ve çözümlere farklı düşünenler “hatalıdır” diyebilirler, ama bid’at ve haram derlerse usulün dışına çıkmış olurlar..

Küfre varan bid’atlara gelelim.

“Muhammed Resulullah demeyen de cennete girer” sözü benim ağzımdan ve kalemimden çıkmadı, çıkamaz. Bir okuyucu bana şunları sormuştu, bakın ona ne cevap vermişim:

1. Hadis-i şerifte geçen; “La ilâhe illallâh, diyen cennete girecektir” ifadesini Ehl-i Kitap açısından nasıl anlamalıyız? Bu hadisten hareketle, kelime-i şehadetin ikinci kısmı kabul edilen “Muhammedün Resulullâh”ı söylemeyenlerin durumu hakkında ne söyleyeceksiniz?

2. Kur’ân-ı Kerim’in Ehl-i Kitap’la ilgili âyetleri bütün olarak göz önüne alındığında tarihsellikten bahsedilebilir mi?

3. Ehl-i Kitap’la “Âmentü”de ittifakımız var demek doğru mudur? Dini açıdan bunun bir sakıncası var mıdır?

Cevabım:

1.Kur’ân-ı Kerim bütün insanlara hitap ediyor, herkesi ve her kesimi (dinli dinsiz, Ehl-i Kitap, kitapsız, müşrik, agnostik...) İslâm’a çağırıyor. Özellikle Ehl-i Kitab’ı ortak kelimeye (Bir Allah’a kulluk etmeye, bir O’nu Rab bilmeye) davet ediyor, Ehl-i Kitab’ın Allah için ‘Baba’ demesini, Hz. İsa için ‘Oğul’ denmesini, bir başka varlığa tanrılıktan bir pay ayrılmasını kabul etmiyor, böyle yapanlara “kâfir ve cehennemlik” diyor, kurtuluşun İslâm’da ve Allah’ın kabul ettiği tek dinin İslâm olduğunu ilan ediyor. Son Peygamber’in yalnızca bir bölgeye, bir kavme değil, bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini bildiriyor. Yüzlerce âyet ve hadisin ortaya koyduğu bu gerçekler, bu temel açıklamalar karşısında, soruda naklettiğiniz hadisin muhtemel mânâlarına bir bakalım:

a) “Lâ ilâhe illallâh” diyen cennete girer, Peygamber’e ve diğer iman esaslarına inanması, ibadet etmesi, haramlardan uzak durması gerekmez.”

Hadise böyle bir mânâ verilirse Kur’ân’da ve hadislerde tarif edilen İslâm’dan vazgeçilmiş olur, yüzlerce âyet ve hadisin hiçbir anlamı ve yeri kalmaz.

b) Kelime-i Tevhîd’in bu ilk cümlesi bütünün özeti, sembolü olarak ifade edilmiştir, maksat “İslâm’ın getirdiği iman esaslarına inanan cennete girer” demektir.

c) Bu hadis müminlere hitap etmektedir, anlatmak istediği de şudur: “İnancı tam olan bir mümin, günahlarından dolayı bir süre ceza görse bile sonunda cennete girer.”

Bu son iki mânâ, diğer âyetler ve hadislerle çelişmez, bu sebeple bu iki mânâ üzerinden yürümek gerekir.

Ehl-i Kitab’a gelince:

Peygamberimiz’in bu hitabını duyan Ehl-i Kitap ona inanmaz, ama onun çağırdığı tevhîdi (yani lâ ilâhe illallâh demeyi) kabul ederse ortada bir çelişki olur; Peygamber’in (s.a.) çağırdığı iman doğru ise kendisi de hak peygamberdir, kendisi hak peygamber değilse çağırdığı tevhîd de bağlayıcı, kurtarıcı bir iman esası olmaz. Şu halde Peygamberimiz’e muhatap olan, onun davetini sahih olarak duyan Ehl-i Kitab’ın kurtuluşu, onu Peygamber olarak tanıyıp inanmalarına bağlıdır. Gördüğü, bildiği halde Kur’ân’ı ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.) peygamberliğini inkâr eden bir kimse cennete giremez. Son Peygamber’in rehberliği olmadan Ehl-i Kitab’ın, bâtıl olan inançlarını tashih etmeleri de mümkün değildir; tecrübe, olup bitenler, kiliselerin resmi amentüleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Peygamberimiz hakkında sahih bilgi edinememiş Ehl-i Kitap ise tevhîd kelimesinin ifade ettiği “tek Allah’a inanma” esasını “düşünce, inanç ve hayatlarında” gerçekleştirdikleri zaman cennete girerler.

2. Kur’ân’ın Ehl-i Kitap ile ilgili âyetlerini ikiye ayırmak gerekir:

a) İnanç ile ilgili âyetler. Bunların tarihsel olmaları mümkün ve makul değildir, imanda hak her zaman haktır, bâtıl ve yanlış olan da her zaman bâtıldır, yanlıştır.

b) Ehl-i Kitap ile ilişkileri düzenleyen âyetler. Bunlara da toptan tarihsel denemez. Savaş, barış, bunların şartları gibi konularda tarihi durum belirleyici olabilir.

3. “Ehl-i Kitap’la ‘âmentü’de ittifakımız var demek” doğru değildir. Âmentü’de ittifakımız olsaydı İslâm onları “bizim âmentümüze” davet etmezdi. Evet, Ehl-i Kitap da Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere... iman ediyorlar, bu söz de bu maksatla söylenmiş olabilir ama onların “Allah, kitaplar, peygamberler, melekler, ahiret” konularındaki inançları ile İslâm inancı arasında çok önemli farklar vardır. Bu söz iyi bir maksatla da söylenmiş olabilir; o zaman yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için şöyle demek daha uygun olur: “Ehl-i Kitap ile inanç konusunda, -meselâ müşriklere nispetle- daha çok ortak noktalara ve esaslara sahip bulunuyoruz.”

(Muaviye, mezhepsizlik ve Mehdi konusu gelecek yazılara kaldı).

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi