Kürt seçmenin duygu dünyası
Yerel seçimlerde “Kürt seçmen”in önemli belirleyici etkisi olacağında hiç kimsenin şüphesi yok.
Doğu-Güneydoğu’da önemli Kürt seçmen var, dolayısıyla oradaki yerel yönetimlerin kimler tarafından kazanılacağı önemli.
İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Antalya gibi büyük şehirler yanında Batı, Kuzey, Güney, Marmara, Trakya’daki her şehirde Kürt seçmen var.
Kürt seçmenlerin tamamının bir partide toplandığını söylemek zor. MHP dahil her partide Kürt oyu var. Ak Parti’de daha çok var.
Ancak HDP’nin, 7 Haziran 2015 seçimlerinde “Türkiye partisi olma” iddiasıyla çıkmış olmasına rağmen, “Kürt misyonu” eksenine odaklaştığı biliniyor. Partinin üzerine PKK gölgesi yoğun olarak düşüyor olsa da, PKK’dan daha geniş bir Kürt seçmeni etkilediği de söylenebilir. Burada “kimlik aidiyeti”nin etkili olduğu da malumun ilamı niteliğinde.
HDP-PKK ilişkisi, Türkiye siyasetinde ana propaganda damarlarından birisidir. “Terörle ilişki” iddiasıyla da eşbaşkan Selahattin Demirtaş dahil pek çok HDP milletvekili halen tutuklu olarak cezaevindedir ve yargılamaları sürmektedir.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP ile ilişkinin risk ya da prim mahiyeti sıkça gündeme gelecek gibi görünüyor.
Ak Parti, MHP ile aynı paralelde HDP ile ilişkiyi şeytanlaştırma yolunu tutacak. HDP ile ilişkiyi ana muhalefetin aleyhinde malzeme olarak kullanacak.
Buna mukabil CHP, tabandan oy almak hesabı ile hem HDP ile ilişki kurmak isteyecek hem de bunun CHP tabanında olumsuz yansımaları olmasını önlemeye çalışacak. O yüzden de HDP ile işbirliğinin hem mümkün hale gelmesi hem de olabildiğince gizli yapılması yollarını arayacak.
HDP normalde legal yani yasal bir siyasi parti. Seçimlere katılıyor, oy alıyor, 7 Haziran’da sandığa giden seçmenin 6.5 milyonunun oyunu alarak oy oranını yüzde 13’e çıkarttı. Buna karşılık hukuki anlamda yasal olmasına rağmen, fiili anlamda dışlanmışlıktan kurtulamayan bir parti durumunda.
Aslında Ak Parti, bu yerel seçimler dahil, seçim stratejisi belirlerken “Kürt oyları mı, MHP oyları mı?” gibi ikilemler yaşamıyor değil. “Hem MHP ile işbirliği yapıp hem de Kürt oylarını kaybetmeme” gibi bir sorun Ak Parti kurmaylarını meşgul ediyor.
Ak Parti kurmayları “HDP’yi şeytanlaştırırken” kullanılan dilin ve bu dilin parti taraftarı medya ortamında yansıyan boyutlarının, Kürt seçmenin tamamında bir burukluk meydana getireceğini ve bunun da Kürt toplumunun tamamında “Siyasi aidiyet bilinci”ni besleyeceğini dikkate alıyordur.
Eğer böyleyse, nasıl bir telafi mekanizmasını devreye sokup sakıncaları önleyecektir?
Bir ihtimal “HDP’yi tehdit olarak gören Kürt seçmen bizim için yeterli” yaklaşımı sergilenecek, bir ihtimal “Uzun dönemde farklı bir bilinç inşası mümkün olacaktır” diye düşünülecektir.
Geçtiğimiz süreçte, birçok seçilmiş HDP’li belediye başkanı görevden alınmış, yerlerine kayyım atanmıştır. Kayyımların şehirlere iyi hizmetler verdikleri ve halk tarafından benimsendikleri bir gerçektir. Peki bunun seçimlere yansıması HDP’nin dışlanması ve kayyımların tercihi yönünde mi olacaktır? Böyle görünmüyor. Aksine halkın hâlâ önemli -çoğunluk- bir kısmı siyasi anlamda HDP’nin yanında duruyor. Nedir bunun anlamı? Gayet açık ki siyasi bilinç, kimlik aidiyetini hizmetin önüne geçiriyor.
Bekir Bozdağ’ın Kürtlüğü Bahçeli tarafından kınama konusu yapıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onu nasıl sahiplendiği hatırlardadır. İyi ki de sahiplenmiştir.
Burada ister istemez “Ya HDP’nin şeytanlaştırılması ona oy veren Kürtlerde de böyle bir duygusal tepki doğuruyorsa...” sorusu akla gelecektir. MHP bunu önemsemiyor olabilir ama Türkiye’yi yöneten Ak Parti kadroları, başlarda, bunu önemseyerek ilerlediler. Çünkü bu, Türkiye’nin en sancılı alanlarından birisi idi.
Dışlanmışlık duygusuna itilen milyonlarca seçmen her ülkenin yönetimi için sorundur. Türkiye için bir “Beka sorunu” varsa belki de onu besleyen bir sorundur. Belli ki çok çetin bir seçim atmosferi yaşayacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.