Ben de o ‘Musalla Örgütü’nün içindeydim!
Geçen cuma günü, daha önce AK Parti iktidarında Başbakanlık Müsteşarlığı, Milli Eğittim ve Çalışma Bakanlığı yapmış değerli bilim insanı Ömer Dinçer’in babasının vefatı dolayısıyla Karaman’daydım. Bizim geleneğimizde doğumlar, ölümler ve düğünlerde insanlar dostlarının acılarını ve sevinçlerini paylaşırlar. Bunlar güzel geleneklerdir, çünkü acılar da, sevinçler de paylaştıkça bir anlam ifade eder.
Ama öyle zamanlarda yaşıyoruz ki kadim gelenekler bile insanların yüreğinde hiçbir anlam ifade etmez hale geldi. Son yıllarda özellikle dindar çevrelerdeki yozlaşma ve çürüme gerçekten dayanılmaz boyutlarda. Maalesef ne insani ne de İslami bir değerin kıymeti harbiyesi var... Çok dramatik bir durum ama, herkesin elinden ve dilinden emin olması gereken dindar kesimler ne yazık ki hoyrat ve kadir kıymet bilmez bir görüntü vermekten bile imtina etmez hale geldi.
Neden böyle bir serzenişte bulunduğumu merak edenler olacaktır. Mesele şu; iktidar medyasına mensup bir gazetede, yazının başında belirttiğim cenaze merasimine katılanların neredeyse bir ‘terör örgütü’ mensubu gibi tanımlandığını görünce dehşete kapıldım.
Gazetede “Hayırdır beyler” başlığı ile verilen haberdeki ifadeler şöyle: “Şer ittifakıyla görüşmeleri ortaya çıkan eski Cumhurbaşkanı Gül, Ömer Dinçer’in babasının cenazesinde eski AK Partili Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’la bir araya geldi.”
***
Anlaşılan iktidar muhafızı gazetecilerin işleri bugünlerde oldukça zor. Bir taraftan tam seçime giderken Fransa’dakine benzer bir “sarı yelek” tehlikesini gösterip seçmeni motive edeceksiniz, bir taraftan da cenaze namazlarına sızan eski AK Partili “Musalla Örgütü”nü namazda basıp, “İşte şer ittifakı” sloganlarıyla muhafızlık yarışında en ön safta cenk edeceksiniz...
Gördüğünüz gibi medyamız ne kadar derin mevzularla uğraşıyor! Cenaze namazlarına sızan gizli mihrakları ortaya çıkarıp, memleketi bir beka sorunu ile karşı karşıya kalmaktan kurtarıyorlar!.. İşin traji-komik yanı bir tarafa, gerçekten çok
tehlikeli bir zihinsel sapma ile karşı karşıyayız.
Bu nasıl bir çürümedir ki bazı insanlar, cenaze namazında saf tutan insanları “şer ittifakı”nın parçası olarak gösterecek kadar insani ve İslami duyarlıktan nasipsiz hale gelebiliyor...
Haberi görünce gayri ihtiyari olarak “Vay be, ben de aynı cenaze namazında saf tuttum, demek ki bilmeden bir musalla örgütünün içine düşmüşüm!” demekten kendimi alamadım. Doğrusu insan sormadan edemiyor, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimler bu memlekete nasıl bir kötülük yapmış olabilirler ki, böylesi acımasız bir itibarsızlaştırma kampanyasının hedefi haline gelebiliyorlar. Bu bir akıl tutulması olmalı, başka türlü izahı mümkün değil. Bu karalama kampanyasını yapanların, geçmişte FETÖ liderine övgüler düzdüklerini düşündükçe kahrolmamak mümkün değil.
Şunu biliyoruz ki, her dönemde siyasi iktidarları destekleyen medya grupları, gazeteciler olmuştur, bu da son derece doğaldır. Ama iktidardan daha fazla iktidarcı bir anlayışla eline sopayı alıp insanların haysiyetleri ve onurlarıyla oynamak, nasıl bir gazetecilik olabilir ki... Böyle zamanlarda Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in şu sözlerini tekrar hatırlıyorum ve zihnime nakşediyorum: “Her iktidar insanları bozar ve bu bozgunculuğun yıkıcı etkisine ancak Allah’a iman ve ahlaki değerlerin sürekli canlı tutulması faaliyeti karşı durabilir.”
Demek ki bazı insanların yüreklerinde öylesine kin ve nefret duvarları örülmüş ki ‘iman’ ve ‘ahlak’ gibi kavramlar o duvarları aşıp sevgi bir sevgi iklimine dönüşemiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.