‘Hakimiyet’ üzerinden totaliterizm inşası
Müslüman dünyanın zihinsel kodları hep bir ‘kutsallık’ kavramına endeksli olduğu için, demokrasiyi de, dinin yaşanabilir dünya tasavvurunu da anlamakta güçlük çekiyorlar. Oysa Kur’ani mesaj çok açık bir şekilde kutsallaştırılmış otoriteleri, yönetim modellerini reddetmektedir. Gerek Kur’an’da, gerekse Hz. Peygamberin sünnetinde çerçevesi çizilmiş, zamana, mekana ve kişilere hapsedilmiş bir yönetim modeli tarifi yoktur. Din için önemli olan adaletin tesisidir, hakkaniyettir, merhamettir ve kişilerin özgürlüğünün teminat altına alınmasıdır.
Eğer İslam’ın mesajını en açık haliyle tarif edilen bu perspektifte değerlendiremezsek demokrasiyi kutsallıktan arındırılmış ve de Allah’ın hakimiyetine karşı oluşturulmuş bir sistem olarak değerlendirip, demokrasiye meyledenlerin de ‘aşağılık kompleksi’ ile böyle bir yola girdiklerini görmeye devam ederiz.
Müslüman dünyanın reel politik tarihine baktığımızda, politik aktörlerin özellikle ‘hakimiyet’ kavramı üzerinden güç devşirdikleri ve bu kavramı totaliter eğilimlerinin aracı olarak kullandıklarını görürüz. Maalesef İslam tarihinin önemli bir bölümünde “Hakimiyet Allah’ındır” diyerek kendi iradesini Allah’ın iradesine dönüştüren yöneticiler icraatlarını halkın sorgulamasından kaçırmayı başarmışlardır. Zira Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olduğunu iddia eden yöneticilere karşı olmak, Allah’a isyan etmek anlamına gelmektedir.
Geleneksel İslam siyaset düşüncesinin günümüze bıraktığı en tartışmalı miras, devleti yöneten kişinin Allah’ın yeryüzündeki vekili olduğu anlayışıdır. Oysa bugün tartıştığımız ‘hakimiyet’ kavramı siyasi alana ait bir kavramdır. Yoksa mutlak gücün Allah’a ait olduğunu bütün Müslümanlar bilir. Prof. Dr. Ahmet Akbulut, “Müslüman Kültürde Kur’an’a Yabancılaşma Süreci” adlı eserinde bu konuda Kur’an’daki açık ifadelere de dayanarak şöyle bir tespitte bulunuyor: “Kur’an’a baktığımızda siyasi egemenliğin insana ait olduğu açıkça belirtilmektedir. Yönetim konusunda Allah’ın emri, topluma ait işlerin toplumsal irade tarafından düzenlenmesidir. ‘Ortak meselelerinde istişare yaparlar. (Şura:38) İnsanoğlunun yaratılış gerekçesinde, onun yeryüzünde ‘halife’ olacağı bildirilmiş, hür iradeli ve kendi adına iş yapacak bir varlık olduğu açıkça belirtilmiştir.” (Bakara/30)
Kuşkusuz İslam kültüründeki temel problem, ‘halife’ kavramının Allah’ın vekili olarak anlaşılmasıdır. Bir kere bu Kur’ani anlayış açısından yanlıştır. Zira insan Allah’ın vekili ya da kalfası değildir. O yeryüzünde kendi adına eylemlerde bulunan, iyi ya da kötü bütün yaptıklarından sorumlu olan bir varlıktır. Yani insan Allah’ın yeryüzündeki taşeronu değildir.
Ama İslam tarihinin neredeyse bütün dönemlerinde devleti yönetenler egemenlik hakkının halka ait olmasından hoşlanmadıkları için, ilahi egemenlik tarafından insana tahsis edilen egemenliği doğrudan Allah’a havale ederek hesap verme yükümlülüğünden kurtulmayı tercih etmişlerdir.
Biliyoruz ki Müslüman toplumlar Allah’ın bahşettiği akıl ve irade sayesinde dünyaya ilişkin meseleleri, siyasetin şekillenmesini çözebilecek niteliktedirler. Bunun için de yol bellidir; modern dünyanın keşfettiği en ehven sistem olan demokratik modelle doğru bir siyasal yapılanmayı gerçekleştirmektir. Kur’an’da açıkça ifade edildiği gibi “... Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d:11) Kısacası, toplumsal anlamda bu dünyada oluşturacağımız siyasal sistemlerin de, bireysel anlamda yapıp ettiklerimizin de sorumluluğu bize aittir.
Kur’an’ın geçmiş ümmetlerden örnekler vererek uyarılarda bulunması boşuna değildir. Aslında bu uyarılarla gelecek nesillerin akıl ve iradeleriyle egemenliklerini doğru kullanmaları önerilmektedir. Dolayısıyla İslam toplumlarının bugün yaşadıkları sıkıntı dinden değil, ‘hakimiyet’ kavramı kullanılarak oluşturulan totaliter kültürden kaynaklanmaktadır.
Şunu açık yüreklilikle ifade etmek gerekiyor ki, İslam toplumları yöneticilerin Allah’ın vekili değil, kendilerinin vekili olması gerektiğini kavrayamadıkları için Müslümanların devlet yapılanmaları da, siyasi kültürü de devleti yönetenlerin arzuları istikametinde şekillenmiştir. Dolayısıyla, egemenliğin Allah’a ait olduğu iddiası bağlamında oluşan güç temerküzü, yöneticileri her türlü hukuki bağlayıcılıktan ve toplumun sorgulamasından muaf kılmıştır ve doğal olarak beceriksizlikleri de gizlenmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.