Esad’ın kankası Maduro da Trump da bize uymaz...
Dünyanın neresinde olursa olsun darbe kötüdür ve bir insanlık suçudur. Dolayısıyla seçilmişlere karşı yapılan bütün darbelere ve darbe girişimlerine karşı olmak ve hatta lanetlemek özgür bir bireyin en insani görevidir. Darbeler konusunda herkesin bildiği bir gerçeği tekrarlayarak yazıya başlamanın çok da matah bir şey olmadığının farkındayım. Bunu bile bile böyle yapıyorum ki, kafaları belli şablonlara ayarlı bazı kesimlerin “Bak Maduro’dan nefret ediyorlar, ama ona karşı darbe çağrısı yapan Amerikan emperyalizminin yanında saf tutuyorlar” gibi cehalet katsayısı yüksek Maduro üzüntülerine bir nebze teselli olur diye...
Venezüela’da sistemin işleyip işlemediği, ya da nasıl işlediği Amerika’yı ilgilendirmez, hele de demokratik değerlerin altını oymaya çalışan Trump gibi bir ihtiyarı hiç ilgilendirmez. Daha da önemlisi, yöneticileri halkın oyu ile belirlenen ülkeler söz konusu olduğunda sandığın iradesine saygı esastır.
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki Venezüela’da olup bitenlerin bizim bildiğimiz demokratik sistemlerle pek alakası yok. Bir kere bu cilalı sosyalist Maduro, halis muhlis bir diktatör ve aynı zamanda darbeci birisi, Esad’ın kankası yani... Esad da, Maduro da seçilmiş başkanlar ama zalimler. Esad halkını katletti, milyonlarca Suriyeli başka ülkelerde muhacir olarak yaşıyor. Maduro halkını aç bıraktı, zulmetti ve 4 milyon insan ülkesini terketmek zorunda kaldı.
Türk medyasının Maduro heveslisi müstesna(!) kalemlerinin “Hepimiz Maduroyuz” demek için kuyruğa girmeye hazırlandığı şu günlerde, Maduro denen sosyalist şaklabanın 2017 yılında kendi atadığı Anayasa Mahkemesi eliyle bir yargı darbesi yaparak Meclis’in yasa yapma haklarını kendinde topladığını, yani Maduro’nun Meclis’i devre dışı bıraktığını hatırlatmakta yarar var.
Bilelim ki yolsuzluğun ve çürümüşlüğün iktidarı olan Maduro, bizzat kendisi bir darbeci. Dolayısıyla Maduro’yu demokrat zannedip alelacele, “Venezuella’da bütün demokratik dünyanın gözetiminde ve desteğinde çağımızın en iki yüzlü, en hırsız darbe girişimi yaşanıyor” diye palavra demokratlık yapmaya heveslenen kalemlerin biraz sakin olmasında fayda var.
Esas itibariyle, göstermelik seçimlerle oluşan parlamentonun bile devre dışı bırakıldığı, demokratik kurumların tümden baskı altına alındığı bir ülkeden söz ediyoruz. Dolayısıyla “Trump mı haklı, Maduro mu?” gibi bir noktada değiliz. Demokratik kriterler açısından Trump ne kadar ahlaksızsa, Maduro da o kadar ahlaksız... Eğer meselemiz gerçekten demokrasiyse, her ikisinin de üzerine çizgi çekmekte bir beis yoktur.
Maduro’nun bekası için için gözü yaşlı yazılar kaleme alan ve “Nerde kaldı demokrasi, nerde kaldı insanlık” diyerek yerli ve milli savunma hattı oluşturmalarına hiç gerek yok. Boşuna kendinizi yormayın, ne Maduro’dan, ne de Trump’tan demokrasi çıkmaz.
Doğrusu Türkiye’de neden bu kadar Maduro sevdalısının olduğunu anlamakta biraz güçlük çekiyorum. Açıkçası bir diktatör için bu kadarı biraz fazla... Ama meselenin biraz arka planına baktığımızda, medyadaki bazı kalemlerin Maduro üzerinden Müslüman dünyanın yaşadığı despotizm sefaletine bahane üretme çabasının olduğunu görüyoruz. Bu kalemlere göre Batı dünyası, kendi adamlarını İslam ülkelerinin başına diktatör olarak musallat etmiş...
Gördüğünüz gibi çözüm son derece basit; aslında İslam ülkeleri çok demokrat, özgürlüklere ve insan haklarına riayet eden, hukukun üstünlüğüne inan ülkelermiş ama Batılılar buna izin vermiyormuş... Evet bütün suçu başkalarının üzerine at ve rahat et... Yaşasın despotik Müslüman dünya!, öyle mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.