Muhalefet için büyük tuzak: Karşıtlık teorisi
Siyaseten ya da fikren muhalefet etmenin en büyük sorunu, karşıtlık üzerine tüm paradigmayı kurmaktır.
Bu yüzden, “düşmanımın düşmanı, dostumdur” sözü, karşıtlık üzerine kendini var eden her muhalifin en sık içine düştüğü tuzaktır.
Türkiye’den ve dünyadan örnekler vererek konuyu açayım.
DÜNYANIN EN KÖTÜ SİYASETÇİSİ
“Şu sıralar dünyada en kötü siyasetçi kimdir?” diye sorsanız, ABD’ye/Trump’a sırtını dayayarak iktidar olabileceğini ve ülkesini yönetebileceğini düşünen, Venezuela muhalefet lideri Guaido derim.
Maduro karşıtlığını öylesine merkezine oturtmuş ki, ona düşmanlık eden Amerika’yı dost olarak kabul etmek durumuna gelmiş. Önceki gün Guaido taraftarları yaptıkları bir gösteride, Amerikan bayrağı açarak geldikleri perişan durumun son halini gösterdi herkese.
Maduro karşıtlığı, hepsinin gözlerini öylesine kör etmiş ki, başka bir ülkenin egemenlik haklarına müdahale etmesini normal görmelerine neden olmuş artık.
Dünyada yabancı bir ülkenin müdahalesiyle iş başına gelen hiçbir iktidar kendi halkı tarafından benimsenmemiştir. Ya iç savaş çıkmış, ya demokrasileri diktatörlüğe dönüşmüş ya da çözümsüz siyasi krize girmişlerdir.
Düşmanlaştırılmış siyasetin sonu, düşmanının düşmanını dost edinmekle sonuçlanır. Bu, öfke ve nefretin, mantığı ve aklı esir almasıdır.
Venezuela muhalefeti, ABD ya da Avrupa sayesinde iktidarı ele geçirse bile, o ülkede asla huzura kavuşamayacağını göremiyor şu anda. Daha da önemlisi, kendi partileri bile vücut bütünlüğünü ve varlıklarını uzun süre devam ettiremeyecektir.
KARŞITLIK ÜZERİNDEN İKTİDAR OLUNAMAZ
Karşıtlık üzerine politika yapan hiçbir parti, siyasette alternatif iktidar olarak görülmez. O parti, karşıtı olan parti var oldukça hayatta kalabilir, muhalefet edebilir. Ancak asla onun yerine geçemez.
Bir tez değil de antitez olan fikirler de hiçbir zaman uzun ömürlü olamaz. Bu fikirler de karşıtı olduğu fikir ortadan kalktığında yok olurlar.
Türkiye’de CHP’nin AK Parti karşısında iktidara gelememesinin tek nedeni, kendisini AK Parti karşıtlığı üzerine inşa etmesidir. Hatta daha da ileri gidip, kendilerini sadece Erdoğan karşıtlığı üzerine konumlandırdılar.
Bu öylesine arttı ki, Erdoğan’ın düşmanı olan herkesle ittifak yapmayı, onlarla birlikte hareket etmeyi normal karşıladılar. 15 Temmuz darbesi öncesi FETÖ ile birlikte çalışmalar, Avrupa’da Türkiye düşmanı gruplar ve siyasetçilerle yakınlaşmalar, ‘düşmanınım düşmanı, dostumdur’ tuzağının ta kendisidir.
CHP kendisi gibi olmayı değil de, AK Parti karşıtı bir parti olmayı tercih ettiği sürece, asla iktidar olamayacaktır.
CHP VE SAADET’İN AÇMAZI
CHP’nin kendine özgü bir tezi ve hedefi olmadığından, parti içi yönetimini ve tabanını da konsolide edemiyor. Bir vizyonu yok. Bir gelecek vaat etmiyor. Bu yüzden de parti içi kavgalar, ‘ne kazansam kardır’ diyerek rant üzerine sürüyor.
İstanbul ve İzmir’de yaşananları ‘parti içi demokrasi’ diye anlatmaya çalışsalar da, aslında karşıtlık üzerine kurulu siyasetin iflası ve dağılmanın başlangıcı olarak görmek de mümkün.
CHP’de 16 yıldır AK Parti karşıtlığı üzerine kurulu paradigma iflas etmiştir. İktidar olmayı hedefinden çıkarmış olan CHP’deki en büyük kavga, parti içi iktidar olmak üzerine devam ediyor artık.
Gelecekte parti genel başkanı olma ihtimali olan adaylar tasfiye ediliyor, rant getiren ilçelere parti statükosunu destekleyen isimler getiriliyor... Ortaya saçılan sevimsiz kavganın sebebi bunlardır.
Aynı tuzağa Saadet Partisi de düştü. Erdoğan ya da AK Parti karşıtlığı yüzünden 15 Temmuz darbesini, ‘batılla batılın mücadelesi’ diyerek büyük bir yanlışa imza attılar. Tıpkı CHP gibi, tüm söylemlerini karşıtlık üzerine konumlandırdıklarından, bir süre sonra tıkandılar. Saadet Partisi, kurucu liderleri Erbakan’ın ‘Adil Düzen’ teorisini bile kullanamıyor. En azından bir tezdi o. Şimdi CHP gibi sadece karşıtlık üzerine kendilerini konumlandırdıklarından, hiçbir zaman alternatif iktidar olarak görülmeyecektir.
Dünyada ve Türkiye’de muhalefet etmenin en büyük sorunu karşıtlık tuzağıdır. Oysa ki alternatif olmak için bir tez üretmek gerekir.
Bir fikri olmaya kişinin, her gün bir başka fikre itiraz etmesi, eleştirmesi ve polemiğe girmesinin sebebi de budur.
Karşıtlık üzerine kendini var etmiş bir insanın, söyleyecek yeni bir sözü yok demektir. Bu yüzden yok olmaya mahkumdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.