Sen yine de hayatı ıskalama
Geçen haftayı yoğun seçim çalışmalarıyla geçirdim. Röportajlar, tv programı, saha gözlemleri, araştırmalar, analizler, anketler…
Antalya’ya yine seçim çalışması için geldiğimde, birden başka bir ruh haline döndüm. İki yıl önce yürüdüğüm Likya Yolu’nun son durağı, Tahtalı Dağı’nın dumanlı ve karlı tepesini, Torosların muazzam dizilişini ve Akdeniz’in mavi salınımını görünce şöyle bir durdum.
Hayatın benim için en güzel taraflarından biri olan dağların, doğanın, denizin ve Akdeniz kültürünün bana verdiği huzuru hissettim içinde.
HAYAT SEÇİMDEN İBARETE DEĞİL
Bu yazıyı Mazı Dağı tepesinden yazarken, aşağıda şehirde hırslı, hummalı ve çetin bir seçim mücadelesi sürüyordu. Onun hemen başında yükselen Torosların, onu çevreleyen Akdeniz sularının başka bir havası vardı. Baharı müjdelercesine parlayan güneş, dağların ve denizin üzerine şunu yazıyordu adeta: Sen yine de hayatı ıskalama.
Gece gündüz seçim çalışması yapan, uyuyamayan, stresten perişan olmuş partililere, adaylara, seçmenlere bu mesajı ulaştırmak istedim.
Hayat seçimden ibaret değil. Kaybetmek hayatın sonu, kazanmak da hayatın tek anlamı değildir. 15 gün sonra seçim sonuçları açıklandığında, dünyanın sonu da gelmeyecek, hayatın en anlamlı günü de olmayacak.
Hayatın anlamı, kıymeti, güzelliği başka bir şekilde seyrediyor. Etrafınıza bakın. Aileniz, çocuklarınız, sevdikleriniz, dostlarınız yanınızda mı? En kıymetli hazineye sahipsiniz o zaman. Sağlığınız yerinde mi? Hemen şükredin. Başınız dik, onurunuzla, şerefinizle bir hayat sürüyor musunuz? Çok kıymetlisiniz o zaman. Doğaya, dağlara, denize, çevreye bakın. Hayatın baharla birlikte yeniden canlandığını görüyor musunuz? Yaşamı hissediyorsunuz demektir.
BAŞKANLIK KOLTUĞUNDAN BİR GÜN KALKACAKSINIZ
Siyaset önemli bir şeydir ama hayatın anlamı değildir. 1 Nisan’da oturacağınız başkanlık koltuğundan bir gün kalkacaksınız. Orası size ait değil. O zaman o koltuk hayatın anlamı, yaşamın amacı, insanın nihai hedefi olamaz. O zaman kazanmak da kaybetmek de insanın hayatını değiştirmemeli.
Lakin görüyorum, seçimi ölüm kalım meselesi yapanlar, seçilmezse dünyanın sonu gelecek sananlar, başkanlığı dünyanın en önemli işi zannedenler var.
Biliyorum, o koltuğa oturduğunda dünyanın en önemli insanına dönüşeceğini hayal edenler var.
Oysa gerçek öyle değil. Bunu en iyi, o koltuktan kalkanlar bilir. Onlar hayatı ıskalamanın, o koltuk için ilkelerinden, değerlerinden taviz vermenin ne denli yanlış olduğunu anlamış durumdalar. Ve acısını çekiyorlar şimdi.
KAYBETTİĞİNİZ ŞEYLERE BİR BAKIN
Ne hazindir, ömrünün en güzel zamanlarını bir koltuğa oturmak için uğraş vererek geçiren, en kıymetli değerlerini feda eden biri; ömrünün diğer yarısını da o koltuktan kalkmamak için feda ediyor.
Lakin sonunda oradan kalkmak zorunda kalıyor işte. Sonra tek başına kaldığında ve etrafında tüm şatafatın, ilginin, alakanın, tantananın bittiğini gördüğünde, neleri kaybettiğini ve neleri geri getiremeyeceğini anlıyor. Lakin iş işten geçiyor.
Çocuğunun büyüdüğünü kaçırmış bir insanın, onu tekrar geri getirmesi mümkün değil. Sağlığını yitirmiş birinin, onu yeniden kazanması bazen imkansızdır. Gençliğinin en güzel yıllarını seçimlerde, koşturmacada, siyasetin kaygan ve sevimsiz yollarında geçiren birinin, gençliğine geri dönmesi artık bir hayaldir. Ve kırılmış dostları, küsmüş sevenleri yeniden kazanmak çok zordur.
HAYATI ISKALAMAYIN
Hayatı ıskalamak böyle bir şey. Ne uğruna? Bir süre sonra kalkacağınız bir koltuk uğruna. Siyasetin değerini düşürmeye çalışmıyorum. Siyasetin hayatın alamı ve merkezi olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Zaten siyaset; oturduğu koltuktan kalmak istemeyen, siyaseti hayatın tek amacı ve hedefi sayanlar yüzünden bu kadar kötü durumda.
Ancak bunları, şimdi hırslı yarışın içinde, bu koşturmacanın ortasında yaşayanlara ve büyülenmiş gibi politikaya kendini kaptıranlara anlatmak çok zor oluyor.
Yine de yazayım dedim. Belki bir-iki kişi durumu fark eder de hayatı ıskalamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.