Bu faşist belanın müsebbibi azgın popülizmdir
Yeni Zelanda’da faşist ve dinci bir terör manyağının iki camiye saldırarak 49 Müslümanı katletmesi bütün insanlık adına endişe verici bir durum. Çünkü bu sadece bireysel bir saldırı değil, planlanmış, tasarlanmış, İslamofobik köklerden beslenen terörist bir saldırı. Katliam özü itibariyle İslam düşmanlığından kaynaklanmakla birlikte, aynı zamanda modern Avrupa değerlerine de savaş açmış bir zihniyetin ürünü.
Evet bu saldırıda Müslümanlar hedef alınmış ve masum insanlar hunharca katledilmiştir, ancak teröristin planları ve kullandığı simgeler çok daha büyük bir tehlikeye işaret etmektedir. Teröriste ait olduğu belirtilen silahların üzerinde, geçmişte Avrupa’nın Müslümanlara karşı verdiği savaşların tarihleri, bu savaşlarda yer almış Batılı figürlerin isimleri, Nazi sempatizanı ve İslam karşıtı ifadelerin yer alması somut bir düşmanlıktan öte dinsel bir fanatizme atıf yapmaktadır ki, bu olayı daha da vahim bir boyuta taşımaktadır. Bu açıdan İslam adına savaştıklarını iddia eden IŞİD katillerinden bir farkı yoktur. Ayrıca teröristin, nefret manifestosunda hazırladığı suikast listesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Londra Belediye Başkanı Sadık Han’ın isimlerinin bulunması da son derece tedirgin edicidir.
Aslında bu şeytani saldırı durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmış değildir. Uzun süredir popülist ve ırkçı liderlerin söylemleriyle beslenen nefret duyguları son dönemde daha da görünür hale gelmiş ve özellikle Batı dünyasında giderek yakın tehlike oluşturmaya başlamıştı.
Bu çerçevede saldırganın, özellikle Amerikan başkanı Trump’a yönelik hayranlık ifade eden cümleleri son derece manidardır. Kabul etmek gerekiyor ki son yıllarda özellikle demokratik değerlerden yorulan Avrupa’nın değişik ülkelerindeki milliyetçi rüzgarlar, Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte adeta azgın bir düşmanlık dalgasına dönüşmüş bulunuyor.
Maalesef demokrasiden hazzetmediğini her vesileyle ifade etmekten çekinmeyen Trump, göçmen ve Müslüman karşıtlığını, özgürlük ve insan hakları düşmanlığını adeta tetiklemiştir.
Katliamı lanetleyen Uluslararası Af Örgütü, bu konuda çarpıcı tespitlerde bulunuyor.
UAÖ Genel Sekreteri Kumi Naidoo’nun konuya ilişkin yaptığı açıklama şöyle: “Bugün, Yeni Zelanda’nın tarihindeki en karanlık günlerden biri. Ölümcül nefretleri ve ırkçı saiklerle cuma namazına katılan kadınları, erkekleri ve çocukları hedef alan saldırganlar bizlere inanılmaz bir şok ve üzüntü yaşattı. Bugün aynı zamanda İslamofobi felaketini teşvik eden veya buna göz yuman dünya liderlerinin tutumlarıyla hesaplaşmasının zamanıdır. Şeytanlaştırma politikaları 49 insanın hayatına mal oldu. Saldırganların beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı bir manifestonun takipçisi olduğuna ilişkin haberler, dünya liderlerini bu nefret dolu ideolojiye karşı durmaları için hızla harekete geçirmelidir.”
Katliamın yapılış biçimi ve saldırganın verdiği mesajlar bir kere daha göstermiştir ki, dünyamız faşist bir bela ile karşı karşıyadır. Maalesef bu ırkçı şeytanlar, Yeni Zelanda gibi demokratik hoşgörünün hakim olduğu, her türlü düşünceye, inanca ve etnik kimliğe sahip insanların barış içinde yaşadığı bir ülkeye böylesine hain bir saldırıyı taşıyarak terörün bütün insanlık değerlerinin düşmanı olduğunu hepimize bir kez daha göstermiş oldular.
Eğer Amerika, Avrupa ve bütün dünyada hükümetleri yöneten liderler, siyasetçiler popülizmin şehvetine kapılarak insanlığı tehdit eden bu belayı görmezden gelmeye devam ederlerse, bilelim ki bu terör bir gün hepimizin kapısını çalabilir. Ve kimse bu katliama bakarak rövanşizim hesabı yapmaya heveslenmesin, çünkü terörün dini olmaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.