Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

İslam, estetik ve hac

İslam, estetik ve hac

Sayın H.B. Kahraman, İslam-estetik ilişkisi üzerine yazdığı yazılardan birinde (11. Aralık, Sabah) şöyle diyor:

"Abdellah Hammoudi'nin Mekke'de Bir Mevsim: Bir Hacın Anlatımı (A Season in Mecca: Narrative of a Pilgramage) kitabı bugünkü İslam cemaatinin Hac'da dahi nasıl tefekkür ve felsefeden uzak, tamamen tüketim kültürü mantığıyla hareket ettiğini açık açık ve çok etkileyici örneklerle kişisel gözlemleri içinden anlatıyor. Mustafa Kara'nın (İsmail Kara olacak, H.K.) son kitabının (Cumhuriyet Türkiye'sinde Bir Mesele Olarak İslam) arkasındaki mantık da bence aynı sorunsala dayanıyor.Bu kadar toplumsallaşmış ve bu derecede hâkim hale gelmiş bir ideolojinin bunca büyük bir gelenekten gelip bunca kısır bir estetik hayata kendisini mahkûm etmesi yazık değil mi?"

Benim selahiyetle kalem oynatacağım bir konu olmamakla beraber İslam'da estetik duygu ve düşünceye yer verildiğini, geçmişte bunun hayata da yansıdığını biliyorum. Bir cenazeyi defnetmek üzere kazılan mezarda bir kusur görünce Peygamberimiz (s.a.) "Şunu düzeltin" demişti. "Biraz sonra kapanacak" dediler, "Olsun, mümin bir şeyi yaptığında Allah, onu güzel ve düzgün yapmasını ister" buyurdu.

İslam'ın, bugünkü toplumumuzda bir dünya görüşü, aslına uygun bir hayat tarzı haline gelemeyişini, kendine yakışan estetiği bulamayışını "yazıklamaya" katılmamak mümkün değil. Ama…

Evet "Bu işin bir aması" da var.

Bizde ve genellikle İslam dünyasında İslami bilgi, düşünce ve hayatın eksikli olmasının bütün kusuru Müslüman halka ait değil. Bu durumun iç ve dış amillerini ortaya koymak hem zor, hem uzun bir mesai ister.

Ben bir fıkıhçı olarak estetik ve diğer eksikliklere rağmen hayatımızdaki İslam'ın devamından yanayım. Devam etmeli, ama aynı zamanda eksiklerin tamamlanması için ilgililer üzerine düşeni yapmalıdırlar. Eksiklere rağmen yaşanan İslam'ın değeri üzerine sergilenen olumsuz tavırlara katılmıyorum. Dinin özü, insanın Allah ile kuracağı/kurduğu ilişkisidir. Bu ilişkiyi her tabakadan, kültürden, zihin seviyesinden insan kendi durumuna göre kurar ve "Allah bundan razı olur" ve din, temel amacına ulaşır.

Hz. Mevlânâ'nın anlattığı "çoban ile Mûsâ Peygamber" hikayesini burada hatırlamakta yarar var. Çoban, kendince ibadet etmek (Rabbi ile yakın ilişki içine girmek) istediğinde değneğini birkaç kere (herhalde estetik endişesi de bulunmadan) havaya atar, tutarmış. Hz. Musa, çobanın civarından geçerken bunu görmüş, çobana kızmış ve ona "nasıl ibadet edileceğini" anlatmış. Çoban tek başına kalınca öğretileni unutmuş, eski yaptığına da dönememiş, oturup ağlamaya başlamış. Allah Teala Hz. Mûsa'ya, "Git, o çobana, eskiden yaptığı gibi ibadet etmesini söyle" buyurmuş.

Ben de nasip oldu iki kere hacca, birkaç defa da umreye gittim. Kendi tecrübe ve müşahedeme dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Sayın Hammûdî, öyle anlaşılıyor ki, kötü örnekleri seçmiş ve genellemiş. Benim en huzurlu tavafım iki kere olmuştu:

1. Siyah derili bir hanım, başını omuzuna koyarak uyumakta olan bebeği ile seher vaktinde bir tavaf yapıyordu, haline hayran oldum, arkasına düştüm, göz yaşlarıyla onu izledim.

2. Ak sakallı, haylice yaşlı, kim bilir hangi ülkeden bir zat, yüzündeki tarif edilemez ifade ve mana yükü ile tavaf yapıyordu, ona imrendim, peşine düştüm ve bir tavaf da onunla yaptım.

Bu iki örnek ve benzerlerinde dindarlığın iç estetiği vardı ve gerçekten muhteşemdi.

Haccın hikmeti, yapılanların derin manaları üzerine birkaç ilmi toplantıya katıldım. Bu konuda sayısız kitap ve makale de yazıldı. Bu hikmeti ve manayı gerçekleştirerek hac ve umre yapan nice müminle de beraber oldum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi