Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Bu ülkeye yakışmayan kim?..

Bu ülkeye yakışmayan kim?..

Bir soru ile başlayalım: Türkiye’nin kıyılarının uzunluğu ne kadardır?.. Soru, 15 puanlık bir uzman sorusu, cevabını da verelim: Türkiye’nin 8 bin 333 kilometre uzunluğunda kıyısı var.

8 bin 333 kilometre uzunluğundaki kıyılarımızın, ne kadarı denize girmek için müsaittir, bilmiyorum. Ama denize girmeye müsait olsa da, bu kıyılarda denize girmekte, özellikle bazı insanların problemleri olduğunu, biliyorum.

Ülkemizde yaşayan insanların kahir ekseriyetinin mensup olduğu İslâm Dini’nin, denize girilecek kıyafetler hususunda getirdiği bazı ölçüler var.

Bu ölçülere uyup-uymamak, insanların hür iradelerine kalmış bir iş.

Bu ölçüler açısından erkek kesimi şanslı. Şanslı, çünkü göbeği ile dizkapağı arasını örtebilecek bir şort giydiği zaman, deniz kıyafetine sahip olmuş oluyor. Ancak hanımlarda durum bayağı farklı. Dini konularda hassas olan hanımların, tıpkı sokakta giyindikleri gibi, her yerlerini kapatacak bir giysi ile denize girmeleri gerekiyor.

Namahrem gözlerden uzak mekanlarda girmek kaydıyla, bu hususun biraz esnetilebildiği, malum. Ama konumuz bu değil. Artık İsim haline gelen marka adıyla, Haşemalı erkekler ve özellikle de Haşemalı kadınlar, bu tür kıyafetler giyilmesi hususunda –her nedense- hassas olan çevrelerin dikkatlerini çekiyorlar.

Bu tür kıyafetlere karşı hassas olan kesim, bu ülkede yaşayan insanların bu tür kıyafet giymemesi gerektiğini düşünüyorlar.

Onlara göre, bu tür kıyafet giyen insanlar ‘bu ülkeye yakışmıyor’.

70 milyonun büyük ekseriyetini teşkil edenlerin, ‘bu ülkeye yakışmadığını ve çağdışı olduklarını’ düşünebilecek ve dahası bunu dillendirebilecek kadar kendisini kaybedebilenler var ülkemizde ve kendilerini de çağdaş zannediyorlar!..

Habertürk’ten Balçiçek Pamir’in 26 Ağustos tarihli “Türbanlı cüzzamlı mıdır?” başlıklı yazısı, alttan alta zaten var olan bu konudaki tartışmayı alevlendiren bir yazı oldu.

Pamir’in 29 Ağustos tarihli ve “Fatih’te mini etekle dolaşma fantezisi” başlıklı yazısında, önceki yazıyla ilgili okuyucu mailleri vardı.

Bu maillerde yazılan şeyler, tesettür meselesinin bazıları açısından ne kadar derin bir sıkıntı oluşturduğunu ortaya koymanın yanında, çağdaş geçinen kesimin ne kadar yüzeysel ve çağdışı olduğunu ortaya koyar nitelikte.

“...Evet, türbanlı haşemalı insanları etrafımızda görmek istemiyoruz çünkü onların bu ülkeye yakışmadığını düşünüyoruz...”

“...Türban ve türban zihniyetini cüzzamdan daha büyük bir tehlike olarak görüyorum...”

“...Denize giren türbanlıyı kınarlar ama Fatih’te dizüstü etekle gezeni vururlar...”

Bunlar Balçiçek Pamir’e gelen maillerden örnek cümleler...

Pamir’in yazısı, yazarlar arasında da yankı buldu tabii ki. Bunların bazısı destek olan; bazısı da karşı çıkan yazılardı, tabii olarak. Ama bir tanesi vardı ki, işte o çok ilginçti: Fatih Altaylı’nın 29 Ağustos tarihli yazısı.

Altaylı, Pamir’in söylediklerini doğruluyor ama hemen müdafaaya (saldırıya mı deseydik?) geçiyor.

Şöyle diyor Altaylı: “...Her şeyden önce türbanlılardan rahatsızlık duyduğunu ifade etmekten kaçınmayan kadınların büyük bölümü en az türbanlılar kadar Müslüman. Kendilerini öyle görüyorlar. / Ancak bunu yaşam biçimlerine yansıtmıyorlar. / Müslümanlıklarını yaşam biçimlerine yansıtanların, yansıtmayanlara “inançsız” gözüyle bakmalarından rahatsız oluyor, bunu uzun vadede kendi yaşam biçimlerine bir tehdit olarak algılıyorlar. / Bunda haksız olduklarını söyleyebilir misin, Balçiçek?..”

Ne mantık ama, değil mi?..

Özgürlüğünün tehdit altına gireceği korkusuyla başkalarının özgürlüklerine mani olmak düşüncesi, ancak böyle müdafaa edilebilirdi zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi