'Ya Kuddüs!' diye zikreden kuş
Bütün kuşların konuştuğu tek dil vardır: Kuş dili. “Kuş dili” dedimse, anlaşılmaz dil değil, bizim anlamadığımız bir dil sadece...
Kuşların ne sesleri kısılır, ne de nefesleri tükenir. Parmak kadar bir kuşun çıkardığı ses, bütün bir mahalleye yeter de artar bile...
Kuş sesinden rahatsız olanınız var mı hiç? Pek sanmıyorum. Zaten çoğumuz kuş sesine çoktandır hasret kaldık. Öyle zamanlar oluyor ki, karga sesini bile özlüyoruz. Hani adam, “Kargadan başka kuş tanımam” demiş ya! Pek çok yerde ne karga kaldı, ne de karganın sesi soluğu...
Bildiğim kadarıyla İstanbul’un bazı semtlerinde yaşayan çocuklarımız, her yerde çokça bulunan serçeyi bile göremez oldular neredeyse...
Çocukluğum kuş cıvıltıları içinde geçti. Küçük yaşlarda o kadar kuş tanıdım ki, şimdilerde bile tanıdığım o kuşlarla idare ediyorum.
Öğrencilik yıllarımda İstanbul’da oturduğum semtler rüzgâr esintisine bile imkân tanımayan bitişik nizam apartman yığınlarından oluşuyordu. Ama çok şükür şimdi sabah namazını kuş sesleri arasında kılabiliyorum artık...
———
Sabah namazı dedim de, aklıma Almanya’daki kuşlar geldi. Aman yâ Rabbi! Kuşu ne bol bir memleket? Kuş cenneti desem yeridir.
Mayıs ayında Almanya’nın özellikle kuzey bölgesinde tan yeri erken ağarıyor. Yatsı namazıyla sabah namazı arası iki buçuk saat var veya yok.
Gece 02’den itibaren şakımaya başlıyorlar, güneş doğuncaya kadar devam ediyorlar. Güneş doğduktan sonra ise çok azı sürdürüyor ötüşünü...
Almanya’ya her gidişimde böyle bir kuş sesi ziyafetine konarım. Gözüm ve gönlüm aydınlanır, kulağım bayram eder.
Bu vesile ile hep aklıma gelir, ötene değil, öttürene bak, söyleyene değil, söyletene bak.
Her kuşun kendine göre bir nağmesi vardır. Hiçbiri ötekine karışmaz, hatta benzeri bile değildir.
Demek ki, yaratanı ve yaşatanı bir olduğu gibi, ona farklı ses ve nağmeyi veren de birdir. Bu açıdan kuş korosu aynı zamanda bir tevhid ziyafeti kabul edilir.
———
Söz kuştan açılmışken, kuşlar hakkında ne kadar yanlış ve batıl inançlarımız vardır.
Gece sessizliğini derinden derine ötüşüyle canlandıran, harabelerimizi sesiyle mâmûreye çeviren zavallı baykuşa “uğursuzluk” yaftası takmışız. Ne suçu var kuşçağızın. Oysa ne uğuru bilir, ne uğursuzluğu, sadece verilen görevi yapar, zamanını şaşırmadan, vaktini aksatmadan.
Bizim Gaziantep’te kumru çok olur. Eski Antep evlerinin küçücük çatı pencerelerinden ve Arasta çarşısındaki buğday yığınlarının çevresinden hiç eksik olmazlar. Biçare kumru kendisine atılan bir iftirayı taşır durur hep sırtında...
Neymiş efendim? Kardeşleri, Yusuf Aleyhisselâmı kuyuya atarlarken kumru da kuyunun başında bekliyormuş, durup dinlenmeden ötüp duruyormuş, güya, “Yusuf’u tutun, kuyuya atın” diyesiymiş...
Bir dane buğday için hayatını tehlikeye atan kumrucuk ne bilir Hz. Yusuf’un kardeşlerinin içinden geçen kötü niyeti ve işin garibi neden düşmanlık duysun Yakup Peygamberin en çok sevdiği oğluna...
Yıllar sonra benim dünyamda mesele düzeldi, yanlış, tashih gördü. Bediüzzaman’ın bir eserini okurken vakıf oldum olaya. Üstadın penceresinin önüne bir kumru gelmiş, dikkatli bir şekilde bakıp duruyormuş. Kumruyu bir haberci gibi gören Bediüzzaman ona güzel de bir ad koymuş, “Kuddüs kuşu” diye...
Meğer bu hayvancık boşu boşuna ötmüyormuş, rastgele ses çıkarmıyormuş. Her ötüşünde, “Yâ Kuddûs!” diyerek Allah’ın bu ismini tesbih ediyormuş. Yaratıcısını noksanlıklardan, eksikliklerden, hatalardan tenzih ediyormuş.
Zaten Kur’ân demiyor mu?
“Yedi gökler ve yerde ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir varlık yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. Lakin siz onların tesbihini anlamazsınız.” (İsrâ Sûresi, 44)
Zaten bütün diller bilene, bütün mesajlar anlayana. Anlayana sivrisineğin sesi bir mûsikîdir. Anlamayana ise davul sesi bile vız gelir.
(Mehmed Paksu - hanimlar.com)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.