Talabani, Maliki ve İran
İran-Irak savaşının sebebi Şattu’l Arap su yolu ve Saddam’ın Kuveyt’i işgalinin nedeni de Rumeyla bölgesi petrolleri idi. Kissinger 30 yıl önce İran’ın Amerikan peykinden ayrılması halinde Osmanlı’dan sonra İran’a ilhak edilen petrol zengini Ahvaz bölgesinin Basra ile birleştirilerek bağımsızlığa kavuşturulması projesini geliştirmişti. Bu bölgeye, ‘ İran Arabistan’ı’ da deniliyor. Arap Irak’ı, Acem Irak’ı olduğu gibi bir de buna mukabil İran Arabistan’ı var. Anlayacağınız kavga istendikten sonra esbab-ı mucibesi hazır. Batılılar da bu meseleleri kurcalıyorlar. Zira bizim ülkelerimizi yöneten liderler aydın değil. Zenginliğin ve gücün entegrasyonda değil de baş çekmekte olduğunu varsayıyor ve zannediyorlar. Bunu da bağımsızlık addediyorlar. Bu da bizim Tih çıkmazımız oluyor.
Şattu’l Arap su yolu meselesi aslında Cezayir anlaşmasıyla birlikte tatlıya bağlanmıştı. Şah, Mustafa Barzani’ye desteğini çekmiş, buna mukabil Irak ise İranlılara Şattu’l Arab’a ortak etmişti. Ama Saddam Hüseyin devrimin akabinde, aynen Versay Anlaşmasında Almanya’nın gıbnı fahişe yani aldatılmaya maruz kalması ve Hitler’in buna feveran etmesi gibi bu anlaşmanın Irak’ın haklarını elinden aldığını ve dolayısıyla tanımadığını söylemişti. Buradan savaş haline intikal etmek istiyordu. Nitekim de öyle oldu.
Şimdi, ABD’den sonra İran’ın bölgedeki bir numaralı dostu olan Celal Talabani nedense durduk yerde Cezayir anlaşmasını gündeme getirdi ve kimse de buna bir anlam veremedi. Talabani’nin çıkışı muamma olarak kaldı. Neden Saddam’dan sonra Saddam’la savaşan Talabani Saddam gibi İran’a bir çıkış yapmıştı? Cezayir anlaşmasını askıya almaktan söz ediyordu. Halbuki 2002 Londra Konferansında İran yanlısı Şii partilerle gelecekte Irak’ın alacağı şekil üzerine anlaşmışlardı. Talabani 2002’deki Londra Konferansında Irak’ta Şiilerin çoğunluğu teşkil ettiklerini kabul etmişti. Buna mukabil, İran destekli Şiî partiler de Celal Talabani ve Mesut Barzani’nin istediği federasyon şartını onaylıyorlardı. Keza Şiiler, Kürtlerin istemiş oldukları Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanması isteklerini de meşrû kabul ediyorlardı. Şiilerle Kürtler bunun üzerine güçlü bir ittifaka girerek Amerikan öncülüğünde Irak’ı tahrip ettiler. ‘Ba’de harabi Basra’ haline getirdiler.
***
Bu anlaşmada bir kayma mı var? Bundan dolayı mı Celal Talabani Cezayir anlaşması üzerinden rahatsızlığını dile getiriyor? Evet, ortalıkta garip şeyler oluyor. Bu çerçevede Talabani, Cezayir anlaşmasını kabul etmediklerini açıklarken Bağdat’ta, Şiî-Kürt ittifakının yerine bir Sünnî-Şiî ittifakının geçirilmekte olduğuna dair işaretler var. Beşli koalisyon dağılıyor mu? Esasen son çıkışların ve çalımların arkasında Maliki ile Talabani arasında bir dizi anlaşmazlığın yattığı sanılıyor. Bunlardan birisi, Türkiye’nin Kandil Dağı ve çevresinde yapmış olduğu hava sortileri. Bu hem Amerikalılar, hem de Irak hükümeti nezdinde Kürtlerin yalnız kaldığının ve şapa oturduklarının göstergesi. Maliki hükümeti kılını kıpırdatmıyor. Sonra Amerikalılar onay verdiği ve İran’ın da çıkarlarına ters düşmediği müddetçe Maliki hoş ne desindi? Ama Kürtler yalnızlığa terk edildiklerini, Maliki tarafından ihanete uğradıklarını ve arkadan hançerlendiklerini düşünüyorlardı. Kürtlerin Türkiye tarafından dövülmesi Talabani ve Barzani hariç pek açıktan olmasa bile herkesin içten içe tasvibine mazhardı. Bunun nedeni Kürtlerin Amerikan işgali gölgesinde şımarmalarıydı. Talabani, Maliki’den Türk operasyonlarına karşı tepki göstermesini istiyordu. Maliki ise buna yanaşmıyordu. Dolayısıyla Türkiye’nin müdahaleleri Irak’ın iç dengelerini sarsmış oldu.
***
İkinci temel anlaşmazlık nedenlerinden birisi Kürt bölgesinin Bağdat’a danışmadan yabancı petrol şirketleriyle arzusu istikametinde ikili anlaşmalar parafe etmesiydi. Petrol arayacak ve çıkaracak yabancı şirketlerle Bağdat’ın haberi olmadan ikili anlaşmalar yapıyorlardı. Bu ise Irak hükümeti açısından bardağı taşıran son damla oldu. Ve Irak Petrol Bakanlığı bu anlaşmaları kabul etmeyeceklerini ve bu anlaşmanın kendileri üzerinden geçmesi gerektiğini duyuruyordu. ‘Eşeğini dövemeyen semerini döver’ hesabı Talabani bu durumda Maliki’ye diş geçiremeyince soluğu patronuna yüklenmekte aldı. Patronuna yani İran’a saldırıya seçti ve Cezayir anlaşmasına göndermeyle bunu denedi. Bu durum, geçmişte Türkiye’nin Irak Kürtleriyle ve Kerkük’le ilgili çekincelerini dile getirdiğinde Celal Talabani’nin ‘Biz de Diyarbakır dosyasını açarız’ şeklindeki şantajlarını andırıyordu. Maliki’ye diş geçiremeyen Talabani bir blöf yaparak ‘Biz de Şattu’l Arap dosyasını açarız’ diyordu. Ne bileyim eski dışişleri bakanlarından İlter Türkmen ve gazeteci Semih İdiz gibiler de habire ‘Neden Celal Talabani’yi boykot ediyoruz sanki’ diye tutturuyorlar. Onunla da normal ilişkiler geliştirmememizin bir eksiklik olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de kaypak Talabani gücünü bu tür kaypak ilişkilerden almıyor mu? Osmanlı olsaydı Talabani gibilerine Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’ya yaptığı gibi yapardı. Bu, Arnavutları veya Kürtleri cezalandırmak değil, düpedüz bozuk ve kaypak siyasetçilere yüz vermemektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.