Bursa İzlenimleri
Yine Dostlar Divanı ile birlikte Bursa’ya rüya dolu bir gezi yaptık. Rüya gibi demiyorum ama rüya dolu diyorum. Odunluk mevkiinde bulunan Sheraton Oteli’nin sofistike asansörleri dışında her şey gayet normal ve normalin ötesinde iyi idi. Zaman zaman Fahri ile keşke Bursa gibi bir şehirde yaşasak diye iç geçirdik. İnsan İstanbul’un yorgunluğunu ve yoğunluğunu üzerinden atmak istiyor. Ulu Cami önlerinde gezinirken bizi tanıyan bazı Bursalılar burada oturup oturmadığımızı sordular. ‘Keşke’ diye iç geçirdik. Araplar Yalova’yı seviyorlar. Bursa’da da 80 bin Suriyeli kalıyormuş. Toplumun içinde eriyip gitmişler. Bütünleşmişler. Kendi hallerindeler, varlıkları dikkat çekmiyor. Bazı sanayi kolları şimdi ara elemanı olarak Suriyelilerden yararlanıyorlar. 28 Şubat sürecinin yanlışını şimdi onlar telafi ediyorlar. Meslek liseleri kapatılınca ara elemanları kalmamıştı. Sayelerinde yeniden oluştu. Bu işi onlar deruhte ediyorlar. Esat, İsrail’in zalimlerinden daha zorba bir adam çıktı. Esat bebek yüzlü Sırp katili Arkan çetesinin ve liderlerinin kopyası. Kafilemize İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, Nevzat Yalçıntaş eşlik etti. Birbirinden değerli, güzel arkadaşlar vardı. Viyana Milli Görüş’ten de geçmişte bizi ağırlayan arkadaşlarla karşılaştık. AB ile Türkiye yeni bir siftahın arifesindeydiler. Avusturya’dan Türk-Rus sürtüşmesinin nasıl göründüğünü sordum. İki tarafı da sevmedikleri belli. Muhataplarımdan da aynı teyidi aldım. Rusya’nın biraz rezil olmasını Türkiye’nin ezilmesini istiyorlar. Altta kalanın canı çıksın havasında olduklarını tahmin ederim. İslam dünyasının ayağa kalkmasını istemiyorlar. Kaldırma potansiyelini de Türkiye’de görüyorlar. Bu nedenle de Ruslara karşı Türkiye, NATO’nun güney kanadını savunsa bile Batılıları memnun edebileceğini sanmam.
*
Meseleye ‘İki despot adam birbirini ufalıyor’ nazarıyla baktıklarını söyleyebilirim. Bununla birlikte asıl kurumsal despot kendileri. Kırılan ve onuru örselenen Suriyeliler karşısında kıllarını kıpırdatmıyorlar. Sisi’yi onlar destekledi ve Esat’ın siyasi ömrünü uzatmasını onlar sağladılar. Halbuki, Esat’a fiske vurmayı göze alsalardı mülteci akınına uğramazlardı. Durum her geçen gün daha da kötü bir hal almazdı. Ama heyhat! Türkiye’nin payidar olmasını arzu etmiyorlar. Bütün çakallara hayat hakkı tanıyorlar ama aslan olma istidadındaki Türkiye’yi hazmedemiyorlar. Biz Bursa’da olsak da kulaklarımız kirişte, Rusya’nın anormal davranışlarını tarassutta idi. Cumartesi günü (28 Kasım 2015) yorum için onlarca yabancı televizyon kanalından aradılar. İstanbul dışında olduğumu söyledim.
O gün sıcak olaylar nedeniyle gönül telimiz biraz bulutlu ve bulanıktı. Türkiye başını kaldırıp Suriye meselesiyle ilgilenmek istedikçe birileri PKK belasını kaşıyor. Tahir Elçi olayı da Türkiye’yi karıştırma gündeminin bir parçası. Lakin Sheraton Oteli’nde Dostlar Divanı toplantısı fevkalade verimli geçti. Kulaklarımızın ve gönlümüzün pası silindi. Bizim gibi düşünen aşina dostlarla birlikte alaka tazeledik. Bir ara Fahri ile birlikte toplantı öncesi (akşamüzeri) bir kaçamak yaptık. Otobüse binerek Ulu Cami’ye gitmeye karar verdik lakin tekil bilet satılmadığından (yetkililerin dikkatine) taksi dolmuşuna binerek Ulu Cami’nin yolunu tuttuk. İyi ki de öyle yapmışız. Bu kaçamakla birlikte otelde kalan bazılarını imrendirdik. O tarihi mekan bizi mest etti. Bursa’nın el yakan kestaneleriyle biraz açlığımızı bastırdık. Bursa benim eski göz ağrım. Büyümesine ve serpilmesine rağmen hala güzel bir şehir. Romantik ve romantizmin yaşandığı bir şehir. Belediye Başkanı Recep Altepe güzel bir biçimde tanımladı: Sultanlar ve evliyalar şehri. Osmanlı’nın son başkenti olan İstanbul’dan birinci başkenti Bursa’ya gelmenin hazzı bir başka.
*
Üsküp, Bursa’nın Balkanlar’daki devamıdır. Lakin bizden koparılan Balkanlar halihazırda Bursa’da yaşatılıyor. Evlad-ı fatihan Konya, Karaman’dan Balkanlar’a gitmiş, uzanmış ama Balkanlar’dan da bozkıra değil Bursa ve Sakarya gibi bağlık bahçelik alana dönmüş. Ulu Cami etrafında gezinirken bizi tanıyan bir kaç sima ile karşılaştık. Birden önümde Kazakistanlı Zekai Bey beliriverdi. İkimiz de afalladık. Kısa bir sohbet icra ettik ve Rusya ile Türkiye arasında gerilen ilişkilerin Kazakistan’a nasıl yansıdığını sordum. Dost başa düşman ayağa bakarmış. Basının Rusya ekseninde döndüğünü ama halkın Türkiye’den yana olduğunu söyledi. Buna da şükür dedik. Bununla birlikte savaş sanatlarının atasını ve mecazi adıyla anılan edebiyatının anasını yazmış bir ümmetin yetimleri olarak davamızı hissedemiyoruz ve yazamıyoruz. Satıra dökemiyor, aksettiremiyoruz. Savaşın psikolojik boyutunu ihmal edemeyiz. Edebiyatla yaşananları edebi hale getirmeli ve ebedileştirmeliyiz. Elbette Cenabı Hakk katında ölülerimiz diridir. Anne, öğretmen ve önder üçlüsü ile genç nesillere ufuk açmalı ve yol göstermeliyiz. Önderliğin portresi de ancak fedakarlıkla ve cefakarlıkla çizilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.